Geçenlerde Bir Yazı Okudum

Daima Konu Görseli

Geçenlerde bir yazı okudum,

"Siyasi kişiliğini bilmem ama" ile başlayan "güler yüzlüydü, çok iyi kalpliydi" ile biten...

İnsanların kendisine saygısı olmaması ne kadar acı... Aslında mesele propagandanın ne denli güçlü olduğudur. Bir Hitler, bir Stalin, bir Mussolini'ler neden güzel anılmaz? Onların da "kendi idealleri"; bir sigara yaktığı, bir bira içtiği, bir dert yandığı, iç dünyasını açtığı "yakın dostları"; para yardımı yaptığı ve hiç tanımadığı "insanlar"; başını okşadığı, şeker uzattığı, yüzünü güldürdüğü "çocuklar"?...

Vardır elbet fakat insanlar bu kategorilere göre anılmazlar. Yaptığı kötülüklerin derecesine göre bundan etkilenenler tarafından kötü, faydalanan tarafından iyi anılırlar. İşte geçenlerde okuduğum bir yazı, sanki bu ülkede veya bu dünyada yaşamayan Türk, Kürt veya bu coğrafyanın herhangi bir bireyi olmayan herhangi bir insanı tarafından yazılmış bir yazıydı sanki. Bu durumda ne kötü etkilenen olmuş ne de iyi etkilenen olmuştu. Sanırım bahsettiği kişinin bir iç dünyasıyla ilgilenecek kadar bu coğrafya ile alakasız bir bireydi. İnsanların ölmesi, yaşayabilmesi, hürriyeti, milletin egemenliği... Hiçbiri umurunda değil, yalnızca bir roman yazarı gibi, konu aldığı kişinin iç dünyasından başka bir kişi olmadığı iddiasıyla karşıma çıkmıştı. Sanatçı kişiliğinden başka hiçbir şeyi önemsenmiyordu...

Bu dizeler, tıpkı bir katilin "sanatçı" yönü öne sürülerek toplumda normalleştirilmesi ve benimsenmesine yol açmak gibiydi. Nitekim bu, Hâkim katili Yılmaz Güney'de olmadı mı? İdeolojik olarak aynı noktada bulunduğu için hangi sosyalist ve aşırı kürtçü çevrelerden etkilenmiş sanatçıların çıkıp da Yılmaz Güney'in "katil" olduğu gerçeğinden kaçmıyor? Hiçbirisi. Daha acı bir örnek, en ufak sunulan fikirlerde bile (feministim) feminist sloganlarıyla toplumda öne çıkan bazı örgütlerin çıkıp da Yılmaz Güney için "o bir kadın düşmanı", "bana ne sanatçılığından" diyebildiğini göremiyoruz. Bu da gösteriyor ki, fikirlerin savunulması, etik anlayışların her zaman ötesine geçmiştir.

Rahmetli Sırrı Süreyya için yazılan bu yazı, bu örneği tam tamına karşılıyor.

Kendisinin katil olmaması, durumu değiştirmiyor çünkü katili bile savunuyor sözde "insan hakları" savunucuları...

Kendisinin katil olmaması, apo delisi ile aynı masadayken kendisinin affedilecek bir suç işlemediğini ve "1-2 milyon insanın hayatından sorumlu" olduğunu söylemesine rağmen onun isteğiyle vekilliğe, onun isteğiyle sanatçılığa devam ettiği gerçeği değişmiyor.

Şimdi, "1-2 milyon insandan sorumluyum" itirafında bulunmasına rağmen Türkiye'yi kaçınılmaz bir savaştan kurtarabilecek tek kişi olduğunu iddia eden bir delinin peşinden giderek son nefesini veren bir insanın peşinden gidip gitmemektir mesele.

Açık olalım, "Yeni Türkiye" hayallerine karşı hangi safta olacağız?

  • Ya Atatürk'ün kurduğu Ulus-Devlete saf olmak -ki burada olacağız.
  • Ya da apo'nun hem siyasi "lider" görüldüğü hem de felsefi temel olarak alındığı yeni bir Türkiye'ye kapı aralayacağız.

Teröristbaşı, bu ideali için yılmaz güneyleri, sırrı süreyyaları feda etti. Ne diyordu kendisi? "sanatların sanatı siyasettir, sanatların anası siyasettir, bir siyasetçi gibi konuşmalısın..."

İşte biz bu siyasete karşı geldiğimiz için Uğur Mumcuları, Necip Hablemitoğlu'ları şehit verdik.

Onların yarattığı çözümlerin sonuçlarını kanıyla canıyla kapatanlar bizler oluyorsak, siyasi kişiliğini bilmem ama...