Türkiye Solunda Üretim Tarzı ve İktidar Stratejisi Tartışmaları (1960-1980)
Fotoğraf:Prokrustes'in Yatağı
Dr. Soner Kavuncuoğlu yazdı...
Türkiye’de tarihsel olarak geçerliliğini kaybetmeyen, hemen herkes tarafından dillendirilen ve her yerde duyulabilen bir ifade vardır: “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”. Teknik bakımdan soru cümlesi olarak görülen bu ifade, kimi zaman gerçekten bir soru kimi zaman ise bir serzeniş ifadesidir. Tarih boyunca iktisadî, toplumsal ve kültürel kriz dönemlerinde sorulan bu soru, hem gerçekten soruna / sorunlara çözüm yolları geliştirme hem de serzenişi dile getirme şeklinde ortaya çıkmaktadır. 18. Yüzyıldan itibaren sık sık sorulan bu soru, sorunu / sorunları teşhis etmek üzere bir girişimi de beraberinde getirmiştir. Tarihte bazıları sorunu, “Batılılaşma ve / veya Batılaşamama (19. Yüzyıl Kıta Avrupası) ekseninde teşhis ederken, diğerleri sorunu “İslâm’dan ve / veya Geleneklerden Uzaklaşma” ekseninde teşhis etmişlerdir.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise sorun, “Gelişmişlik ve Az-Gelişmişlik” ile “Modernlik ve Pre-Modernlik” ekseninde tartışılmaya başlandı. İki Kutuplu Dünya’da (ABD ve SSCB) “Gelişmiş Olma” ve “Modern Olma”nın, Batı’nın (özellikle ABD) takip ettiği yolu (iktisadî, siyasî, idarî, toplumsal ve kültürel) izlemekten geçtiğine dair yaygın bir görüş hâkim oldu. İktisadî olarak kalkınmak, gelişmiş ve modern olmak için takip edilmesi gereken yol ve izlek, reçeteler halinde sunuldu. Fakat, bu dönemde Asya ve Afrika’da görülen “Ulusal Kurtuluş (Bağımsızlık) Hareketleri” sonucunda bazı ülkelerin “Sosyalizme” geçerek Batı-Dışı (Kapitalist Olmayan) bir yola girdikleri görüldü. Bu durum, 1960’lı yıllarda Fransa’da “sömürgecilikten doğrudan sosyalizme geçiş”, “kapitalist olmayan kalkınma yolu”, “az-gelişmiş ülkelerde farklı tarihsel evrim”, “az-gelişmiş ülkelerde sosyalizm” gibi konu başlıkları ekseninde “Marksist Üretim Tarzı” tartışmalarının yeniden gündeme gelmesine yol açtı. 1960’larda Fransa’da alevlenen bu tartışmalar, aynı dönemde Türkiye solunda da hem teori hem de siyasî pratik yönünden canlandı.
Marksist Üretim Tarzı tartışmaları, iki ayrı dönemde önemli tartışmalara kaynaklık etmiştir. Birincisi, 1920 – 1934 yılları arasında Çin ve SSCB’nde gerçekleşmiştir. Bu dönemde, üretim tarzı tartışmaları iktidar stratejileri / devrim strateji ve taktikleri bağlamında siyasî ve pratik yönleriyle gündeme gelmiştir. İkincisi, 1964 – 1980 yılları arasında Fransa merkezli olan tartışmalar, “kapitalist olmayan kalkınma yolu”, “az-gelişmiş ülkelerde sosyalizm” gibi konu başlıkları çerçevesinde uygarlıkları, imparatorlukları ve ülkeleri tarihsel – sosyolojik olarak analiz etme bağlamında teorik yönleriyle gündeme gelmiştir. 1960’lı yıllarda Türkiye’ye hem Çin ve SSCB’nde yapılan devrim strateji ve taktikleri hem de Fransa’da yapılan tarihsel – sosyolojik analiz ve teorik yönleriyle tartışmalar giriş yapmıştır. Türkiye’de 1965 – 1971 yılları arasında tartışmalar üç tema etrafında yoğunlaşmıştır: 1) Az-Gelişmişlik, 2) Osmanlı İmparatorluğu’nun Toplum Yapısı, 3) Devrim Strateji ve Taktikleri. 1971 – 1980 yılları arasında ise tek tema hâkim konuma gelmiştir: Osmanlı İmparatorluğu’nun Toplum Yapısı (Kavuncuoğlu, 2025: 14) Bu bağlamda, 1965 – 1971 yılları arasında Türkiye solundaki tartışmaların özgün yanı, Marksist üretim tarzı tartışmaları ile devrim strateji ve taktikleri üzerine yapılan tartışmalarının bir arada görülmesidir.
Türkiye solunda 1965 – 1971 yılları arasında üç üretim tarzı tartışıldı: Asya-Tipi Üretim Tarzı (ATÜT), Feodal Üretim Tarzı (FÜT) ve Kapitalist Üretim Tarzı (KÜT). ATÜT Tezi’ni savunanlar, Osmanlı İmparatorluğu’nun (özellikle 14. ve 15. Yüzyıllarını esas alarak) toplumsal yapısının, ATÜT Tezi’nin varsayımlarına yakınlaştığı hususları göstererek bu yakınlaşmaya dikkat çekmişlerdir. Bu açıdan, ATÜT Tezi’nin savunanlar, iktisadî ve toplumsal yapıya teori yönünden odaklanmışlardı. Ancak, bu tezi yalnızca Osmanlı İmparatorluğu’nun 14. ve 15. Yüzyıllarını açıklayan tarihsel veri seti olarak görmemek gerekir. Şener’in de belirttiği üzere 1966 yılından başlayarak Mehmet Ali Aybar, Osmanlı Devleti ve bu devletin sınıf yapısı hakkında ATÜT Tezleri’nden beslenen fikirler geliştirmeye başlamıştı. “Osmanlı Tipi Devlet”, “Ceberrut Devlet,” Bey Takımı”, “Bürokrat Burjuvazi” gibi kavramlar etrafında örmeye çalıştığı bu fikirleri konuşmalarında dağınık bir biçimde dile getiriyordu (Şener, 2025: 294). Ancak Aybar’ın yaklaşımı ile ATÜT Tezleri arasında görülen yakınlaşma kapsamlı ve sistematik bir yakınlaşma olmaktan ziyade geçici bir yakınlaşmaydı.
ATÜT Tezi’ni savunan yazarların, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye hakkında tarihsel – toplumsal yapı analizleri mevcut olmasına rağmen bu analizleri doğrultusunda geliştirdikleri herhangi bir devrim stratejisi mevcut değildi. Bu durumun temel sebebi, ATÜT Tezi’nin varsayımlarından biri olan içsel gelişme dinamiğinin yokluğudur. Eğer bir uygarlığın, imparatorluğun ya da ülkenin ATÜT olduğu ya da geçmişte ATÜT özellikleri taşıdığı savunulur ise bu uygarlıkların, imparatorlukların ya da ülkelerin içsel gelişme dinamiğine sahip olmadığı ve bu sebeple kapitalist üretim tarzına geçemeyeceği sonucu çıkarılır. Bu analiz doğrultusunda Marx’ın Hindistan örneğinde olduğu gibi bir dış güç / emperyalizm (örneğin, İngiltere) müdahalesi ile ATÜT olan uygarlıkların, imparatorlukların ya da ülkelerin durağan yapısının ortadan kaldırılarak içsel gelişme dinamiğine sahip hale getirilebileceği ileri sürülür (Kavuncuoğlu, 2025: 483). Bu sebeple, ATÜT Tezi, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye’nin tarihsel – toplumsal yapı ve ilişkilerine dair yalnızca teorik bir öneri olarak kalmış, siyasal mücadele alanında terk edilmiştir. Fakat, Türkiye’de ve Türkiye’ye özgü koşulları ile ATÜT Tezi’nin varsayımlarının, Türkiye üzerine yapılan tartışmalarda (bilimsel ve siyasal) aralıklı olarak sürekli gündeme gelmesinin önemine dikkat çekmekte yarar vardır.
İkincisi, Türkiye’de üretim tarzı tartışmaları açısından önemli bir yere sahip olan FÜT Tezi’dir. Bu tezin, devrim stratejisi ve taktikleri geliştirmeye en elverişli tez olduğu söylenebilir. Bu tezden hareketle devrim stratejisi geliştiren iki önemli akım, Yön-Devrim Hareketi (YDH) ile Millî Demokratik Devrim (MDD) hareketidir. YDH’nin “iktidar stratejileri (devrim stratejisi ve taktikleri)” tarihsel olarak farklı dönemlere ayrılmakla birlikte hareket içerisinde 1960’lı yılların ilk yarısından itibaren sosyalizme aşamalı geçiş tezi belirginleşmeye başlamıştır (Atılgan, 2025: 152 – 239; Şener, 2025: 100 – 173). YDH’nin millî kurtuluş cephesi, işçileri ve köylüleri; öğretmeni, subayı ve memuruyla orta sınıflarından gelen aydınlar; gençlik, “ilerici kuvvetlerin anayasadan da kuvvetli teminatı” durumundaki ordu, küçük sanatkârlar ve millî bir ekonomiden çıkarı olan burjuvaları kapsamaktaydı. Millî kurtuluş cephesinin karşısında ise emperyalizm ve iş birliği halinde olduğu “gayrimillî” olan “tutucu güçler koalisyonu” bulunuyordu (Atılgan, 2025: 113). YDH’nin millî kurtuluş cephesinin en önemli unsuru, “zinde kuvvetler” olarak adlandırılan ve merkezinde “ordunun” yer aldığı toplumsal tabakadır (Şener, 2025: 95). YDH’nin mücadele biçimi ise parlamenter yol aracılığıyla değil, yukarıdan aşağıya doğru bir mücadele biçimidir (Şener, 2025: 100 – 173).
FÜT Tezi’ni benimseyen ve bu tez doğrultusunda devrim stratejisi geliştiren bir diğer akım ise Millî Demokratik Devrim (MDD) akımıdır. Şener, bu akımın TKP geleneğinden geldiğini ve bu anlamda en yeni hareket değil, aksine Türkiye’deki geleneksel solun (TKP çizgisinin) devamı olarak görülmesi gerektiğini belirtmektedir (Şener, 2025: 173). MDD, sosyalizme aşamalı geçiş tezini savunmaktadır. MDD, Türkiye’nin bağımsızlığını kazanması için zorunlu bir aşamadır. Devrim, anti-emperyalist ve anti-feodal olmalıdır. Bu tez doğrultusunda MDD, karşı devrimci cephenin unsurlarını şu şekilde sıralamaktadır: Emperyalizm, iş birlikçi sermaye (komprador burjuvazi) ve feodal mütegallibe (ağa) (Şener, 2025: 181; Kavuncuoğlu, 2025: 434, 445). Bu unsurlar dışında kalanlar MDD cephesini oluşturan sınıflar ve tabakalardır. MDD’ye göre devrimi gerçekleştirecek olanlar, bu unsurlar dışında kalan Türk ulusunun tümü, Türk proletaryası yâni modern sanayide, küçük sanayide, zanaat kollarında, ticaret alanında, tarımda işgücünü satarak yoksul, üretim araçlarından ve topraktan yoksun şehir ve köy proletaryası, şehir ve küçük köy burjuvazisi, küçük burjuvazi kökenden gelen asker – sivil aydın zümre ve gençlik (Tüfekçi, 1966: 10; Belli, 1970: 9). Şener, MDD’nin mücadele biçiminin anti-parlamenter olması yönünden YDH ile paralellik taşıdığını belirtmektedir (Şener, 2025: 199). MDD Akımı’nda devrime öncülük edecek sınıf ve tabakaları belirleme hususunda farklı görüşler ortaya atılmıştır. Bazı MDD temsilcileri, Türkiye’de işçi sınıfının devrime öncülük edecek bilinçlenmeye henüz ulaşmadığını, bu sebeple millî cephenin devrime öncülük edeceğini belirtirken, diğer MDD temsilcileri ise işçi sınıfının devrime öncülük eden sınıf olması gerekliliğini savunmuşlardır (Şener, 2025: 202-204). Bu konu, MDD içerisinde açık bir biçimde karara bağlanamamış ve daha sonra MDD içerisinde ortaya çıkan bölünmelerin de önemli kaynaklarından biri haline gelmiştir (Şener, 2025: 207 – 230).
Son olarak Türkiye’de hâkim üretim tarzının, Kapitalist Üretim Tarzı (KÜT) olduğu yönündeki tezdir. Bu tez, Eylül 1968 yılında Türkiye İşçi Partisi (TİP) içerisinde ortaya çıkan görüş farklılıkları sonucu Parti’den ayrılan ve Emek Dergisi etrafında toplanan yazarlar tarafından ileri sürülmüş ve savunulmuştur (Şener, 2025: 303; Kavuncuoğlu, 2025: 456). Derginin ilk sayısında yer alan Sosyalist Potansiyelden Sosyalist Güce başlıklı kısım, Türkiye’de hâkim üretim biçiminin kapitalizm olduğunu belirtmektedir (1969: 8 – 11; Kavuncuoğlu, 2025: 457). Emek Dergisi, anti-emperyalist ve anti-kapitalist mücadeleyi, sosyalist mücadele olarak değerlendirmektedir. Emek Dergisi çizgisine göre, Türkiye’de sosyalist devrim gerçekleştirilmelidir. Bu tez doğrultusunda sosyalist devrim, işçi sınıfı öncülüğünde yoksul köylünün desteğiyle birlikte gerçekleştirilmelidir. Emek Dergisi’nin hem YDH hem de MDD çizgisinden önemli bir farkı, asker – sivil aydın ve bürokratları, devrimin safında görmemeleridir. Çünkü, asker-sivil aydın ve bürokratların iktisadî ve toplumsal tabanı yoktur. Emek Dergisi’ne göre, Türkiye sosyalist hareketindeki bölünmelerin esas kaynağı da küçük burjuva ideolojisinin yaygınlığıdır (Kavuncuoğlu, 2025: 457 – 470; Şener, 2025: 346). Emek Dergisi’nin, MDD çizgisinden bir farkı da yerli burjuvazi ile ilgilidir. MDD’ye göre, yerli burjuvazi demokratik devrimin safındadır, Emek’e göre ise yerli burjuvazi ya emperyalizm ile iş birliği yapar ya da ona destek verir (Kavuncuoğlu, 2025: 458).
Türkiye’de 1960 – 1980 yılları arasında yapılan üretim tarzı tartışmalarında ATÜT, FÜT ve KÜT arasında en çok taraftarı olan tez, FÜT olmuştur. Öyle ki, 1980’den sonraki dönemde dahi Marksist üretim tarzı tartışmaları – tartışmaların ivme kaybetmeye başladığı dönemler- literatüründe FÜT Tezi’nin savunusunun geçerliliğini sürdürdüğü görülmektedir. Türkiye solunda FÜT Tezi savunusunun temel sebepleri nelerdir? Bu sebeplere dair yanıtı, iki döneme ayırarak göstermek mümkündür. Bunlardan ilki, 1965 – 1971 yılları arasında yapılan tartışmalardır. Bu dönemde FÜT Tezi’ni savunmanın temel sebebi, anti-emperyalist ve anti-feodal bir devrim stratejisi üretmeye en elverişli tez olmasıdır. İkinci dönem ise 1971 yılından sonraki dönemdir. Bu dönemde, Osmanlı İmparatorluğu’nun Toplum Yapısı tartışmaları çerçevesinde gündeme gelen FÜT Tezi, teorik boyutta varlığını sürdürmüştür. Bu dönemde de Osmanlı İmparatorluğu’nun “Feodal” olduğu yönündeki tezin ileri sürülmesinin önemli sebeplerinden biri, Osmanlı İmparatorluğu’nun kendi içsel dinamikleri çerçevesinde ilerlemeye elverişli (ATÜT’nın varsayımının aksine), kapitalist üretim tarzına geçebilme potansiyeline sahip ve evrensel nitelikte kabul edilen şemaya (Bu şema, sanıldığının aksine Marksist olmaktan ziyade Stalinist bir şemadır.) uygun bir forma sahip olduğuna dair savunudur.
Sonuç olarak şu sorunun yanıtlanması gerekir: Türkiye solunda 1960 – 1980 yılları arasında görülen üretim tarzı tartışmalarında FÜT ve KÜT’nın savunuları ve bu savunular doğrultusunda ortaya konulan stratejilerin başarılı olduğu söylenebilir mi? Bunu söylemek güçtür. Eğer başarılı olamadılarsa, bunun sebebi iktisadî ve toplumsal yapıya dair yanlış bir teşhis midir? Örneğin, MDD akımı içerisinde “işçi sınıfının öncü rolü” konusunda ortaya çıkan uyuşmaz görüşler ve aynı şekilde YDH içerisinde öncü rolün “işçi sınıfına” verilmemesi hususuna dikkat çekilebilir. MDD savunucularının bazıları “işçi sınıfının henüz yeteri kadar bilinçlenmediğini” ifade ediyordu. 1923 tarihli yazılarında Şefik Hüsnü de Türkiye’de “işçi sınıfının henüz kendi kendisine sahip olamadığı”ndan bahsetmekteydi (Kavuncuoğlu, 2025: 269). 1923’te “işçi sınıfının öncü rolü henüz oynayamayacağı”ndan söz ediliyor, aradan geçen 40 – 50 yıl sonra yani, 1960 – 1980 yılları arasındaki dönemde MDD (bazı temsilcileri) ve YDH de “işçi sınıfının öncü rolü oynayamayacağı” ndan söz ediyorsa “Acaba FÜT Tezi’nin Türkiye’nin iktisadî ve toplumsal yapısına dair eksik ya da yanlış bir bilimsel analizi ve teşhisi mi mevcuttur?” sorusu anlam kazanmaktadır. Bu soruya, Türkiye’de Emek Dergisi’nin (KÜT Tezi) ileri sürdüğü, “işçi sınıfının öncü rolü” hususunun da teorik ve fiilî bir başarı gösteremediğini de ekleyince “eksik ya da yanlış teşhis” düşüncesi güç kazanır. Ya da Batı Avrupa’dan farklı olarak iktisadî ve toplumsal yapımızda bazı özgüllükler mevcut ve bu özgüllükler üzerinde bilimsel olarak yeteri kadar durulmamış mıdır? Ya da doğru teşhis edilen sorunların çözümü, birtakım sebeplerle sürekli engellenmekte midir? Bu sorular bilimsel olarak doğru ve gerçekçi bir şekilde yanıtlanmadığı sürece, Türkiye solunun toplumsal sorunlara dair gerçekçi bir çözüm üretmesi güç görünmektedir. Son olarak, Türkiye’nin iktisadî, toplumsal ve kültürel yapısına dair tarihsel olguları, Prokrustes’in Yatağı metaforunda olduğu gibi belirli bir teoriye uygun hale getirmek için biçip – kesmenin ya da uzatmanın, gerçekçi bir teşhisin önündeki en büyük engel olduğu sürekli akılda tutulmalıdır.
KAYNAKÇA
Atılgan, G. (2025), Yön-Devrim Hareketi: Kemalizm ve Marksizm Arasında Geleneksel Aydınları, 5. Baskı, İstanbul: Yordam Kitap.
Belli, M. (1970), Siyasî Yazılar (1960 – 1970), Sol Yayınları.
Kavuncuoğlu, S. (2025), Asya-Tipi Üretim Tarzı: Kavram, Uygulama Örnekleri ve Türkiye, 2. Baskı, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları.
Şener, M. (2025), Türkiye Solunda Üç Tarz-ı Siyaset: YÖN, MDD, TİP, 4. Baskı, İstanbul: Yordam Kitap.
Tüfekçi, E. (1966), “Demokratik Devrim: Kimle Beraber? Kime Karşı?, Yön, Yıl: 5, Sayı: 175, 5 Ağustos 1966, 10-11.