AKP ve Ordu
AKP, 3 Kasım 2002’de iktidara geldiğinde ülkede hala 28 Şubat’ın etkileri hissediliyordu. Burada yazıyı bir yanlışı düzeltmek ile başlamak istiyorum. “28 Şubat AKP’yi iktidara getirdi.” söylemi büyük bir yalandır. 28 Şubat'tan sonrakiseçimler olan 15 Nisan 1999 Genel Seçimi’nde 28 Şubat MGK Kararları alındığında iktidar partisi olan Refah Partisi’nin devamı niteliğindeki Fazilet Partisi %15.41 oy almıştır. Refah Partisi’nin bir önceki seçimdeki oyuysa %21.38’dir. Yani 28 Şubat’tab sonra Refah Partisi %5.97 oy kaybedip birinci parti konumundan üçüncü parti konumuna düşmüştür. AKP, 2002’de gömlek değiştirdiğini vaat ederek iktidara geldi. Liberaller de buna inandı. Aptallıklarıyla yüzleşmek istemediklerinden "islamcıları mağdur ettikleri için AKP iktidar oldu" yalanını tekrarlayıp dururlar; aynı tavrı AKP’nin hep otoriter ve dinci olduğunu görmedikleri için “AKP, Gezi’den sonra otoriterleşti” diyerek degösterirler. AKP’yi iktidara getiren 28 Şubat mağduriyeti değil her şeyden önce 2001 ekonomik kriziydi.
Konumuza dönersek; Türk modernleşme tarihinde ordu her zaman ilerici hareketlerin merkezi olmuştur. En basitinden tıp ve mühendislikte modernleşme bile ordudan başlamıştır. 1908 Devrimi’nin, Türk Kurtuluş Savaşı’nın ve Kemalist devrimin temelinde de ordu vardır. Kurucumuz, ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk de bir askerdir. Cumhuriyet kurulduktan sonra Türk ordusu aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’ni yaşatmak için bir vesayet kurumu görevi de gördü. Demokrasiyi yaşatmak için 27 Mayıs ve 28 Şubat gibi müdahaleleri yaptı. (27 Mayıs ve 28 Şubat gibi ilerici hareketlerle emperyalizmin güdümünde gerici hareketler olan 12 Eylül, 12 Mart, başarısız 15 Temmuz Fetullahçı Hain darbe girişimi gibi hareketleri karıştırmamak lazım)
AKP, 28 Şubat MGK Kararlarının da etkisiyle orduyu her zaman gerici ajandası için engel gördü. Türk ordusu aynı zamanda ABD’nin bölgedeki planları için de büyük ve güçlü bir engeldi. Tabii ki 28 Şubat’ta ABD’ye kaçmak zorunda kalan Fetullah Gülen ve müridleri için de…
Türk ordusu ABD’nin üst aklı ve AKP-FETÖ ortaklığıyla kumpaslara uğradı. Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy ve daha nice kumpas davasıyla AKP-FETÖ ortaklığı Türk ordusundan Atatürk’ün askerlerini tasfiye etmek kalanlarını da sindirmek istedi. Orduya sızan Fetullahçı hainlerin yükselmelerinin önü açıldı. Balyoz Kumpası özellikle Türk Deniz Kuvvetleri’ni hedef aldı. 2000’li yılların ortasında Akdeniz’in en güçlü donanmasına sahip olarak gösterilen ve milli savaş gemisi projeleri yapan Türk Deniz Kuvvetleri uğradığı kumpaslarla Ege’yi savunamaz hale getirildi. Türk adaları Yunanistan tarafından işgal edilirken Türk donanmasının vatansever subayları Silivri’de, Hasdal’da hapiste adalet bekliyordu.
Aynı süreçte PKK ile masaya oturup Çözüm Süreci adı altında teröristi dağdan şehire indiren AKP, Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğünün ve üniter devlet yapısının temellerine dinamit döşüyordu.
Türk ordusuna kurulan kumpas belirttiğim gibi Fetullahçısızıntıların orduda yükselmelerinin önünü açtı. 7 Şubat 2012 MİT Krizi’yle başlayan 17/25 Aralık’ta ayyuka çıkan AKP-FETÖ Çatışması sonucu AKP kumpas davalarına verdiği desteği kesmek zorunda kaldı. Atatürk’ün askerlerinin hayatta kalıp emekli olmayanları görevlerine geri döndü. Ancak Fetullahçılar hala ordudan tasfiye edilmemişti.
7 Haziran seçimlerinde büyük oy kaybı yaşayan ve tek başına iktidara gelemeyen AKP, PKK’nın IŞİD’in Suruç Saldırı’sınamisilleme olarak iki Türk polisini katletmesi üzerine Çözüm Süreci’ni bitirmek zorunda kaldı. Çözüm Süreci sırasında yıllarca faaliyetlerine göz yumulan ve şehirlere silah ve militan yığan PKK, Kürtlerin yoğun yaşadığı il ve ilçe merkezlerinde özyönetim ilan ederek hendekler kazdı. Türk polisiyle omuz omuza mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri sokak sokak, hendek hendek çarpışarak PKK’nın isyanını bastırdı. Bu süreçte asker/polis bine yakın şehit verdik.
Daha sonra FETÖ, TSK’ya sızan ve AKP ortaklığıyla önleri açılan unsurlarıyla 15 Temmuz 2016’da darbeye kalkıştı.Asker, polis ve sivil 251 vatandaşımızın Fetullahçı hainler tarafından katledildiği bu darbe girişimi Türk ordusunun ve Türk emniyetinin, Türk milletiyle birlikte karşı koyması sonucunda bastırıldı. 15 Temmuz Darbe Girişimi’ni AKP’nin uzun yıllar ortaklık yaptığı bir dini cemaat/tarikat yapılanması görünümlü casusluk ve terör örgütü olan FETÖ yaptı ama cezalandırılan Türk ordusu oldu. Askeri liseler ve askeri hastaneler kapatıldı, kuvvet komutanlıkları doğrudan Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanılarak Genelkurmay Başkanlığı etkisizleştirildi ve ordunun özerkliği yok edildi. Jandarma Genel Komutanlığı, İçişleri Bakanlığı’na bağlanarak orduda ikilik yaratıldı. Harp okulları Milli Savunma Üniversitesi kurularak oraya bağlandı ve sivil vesayet altına alındı. Yüksek Askeri Şura’da asker sayısı azaltılıp bakan sayısı arttırıldı.
Sivil vesayet altına alınmaya çalışılan (ki günümüzde devlet parti devleti haline geldiği için buna AKP vesayeti de diyebiliriz) Türk Silahlı Kuvvetleri ise görevini yapmaya devam etti. 15 Temmuz sonrası Suriye ve Irak’ta operasyonlara başlayan IŞİD ve PKK (YPG-PYD) ile savaşan Türk ordusu terör unsurlarını Türkiye sınırlarından uzaklaştırdı.
AKP ise orduyu hegemonya altına alma çalışmalarına hep devam etti. Harp okulu mülakatlarına Sadatçılar sokuldu. Ama yine başarısız oldular. Harp okulundan yeni mezun olan teğmenlerin 30 Ağustos 2024’teki yemin töreninde kılıçlarını Türk ve cumhuriyet düşmanları için çekip; “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganları atıp laik ve demokratik cumhuriyeti korumak için yemin etmeleri AKP ve ortaklık yaptığı gerici çevrelerde ciddi gerginlik yarattı. Türk ordusuna yine Fetövariargümanlarla saldırdılar.
Özetlemek gerekirse; bugün Türk ordusu resmi olarak AKP vesayeti altındadır. Ancak bu resmiyet tam olarak fiiliyetedökülemiyor. Türk ordusunda FETÖ’den başka tarikat ve cemaatlere bağlı muvazzaf askerler mutlaka var. Ancak bunlar asla çoğunluk olamıyor.
Türk ordusu, Türkiye sınırlarını, ülke çıkarlarını ve Türk milletinin güvenliğini sağlamak için yurt içinde ve Suriye, Irak, Libya gibi ülkelerde savaşıp şehit verirken AKP sınırları yol geçen hanına çeviriyor.
Türk ordusu siyasallaşmamalıdır. İktidarların hegemonyasına girmemeli ve eskisi gibi özerk yapıda olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin koruyucusu olma hüviyetini muhafaza etmelidir. Askeri liseler ve askeri hastaneler yeniden açılmalıdır. Özellikle askeri hastanelerin açılması ölüm kalım meselesidir.
Türk milleti ise Türk ordusuna sahip çıkmalıdır. Yaşadığımız coğrafyada güçlü ordu olmazsa olmazdır. Yine Türk milleti Atatürk’ün askeri oldukları için gerici çevrelerin hedefi haline gelen teğmenlerini savunmalıdır.
Yazımı kumpas süreçlerinde hayatlarını kaybeden subaylarımıza ithaf etmek istiyorum. Yarbay Ali Tatar, ‘Donanmanın Kutup Yıldızı’ Tuğamiral Cem Aziz Çakmak, Yzb. Muzaffer Tekin, Kaşif Kozinoğlu, Dz. Kurmay Albay Murat Özenalp, Dz. Yzb. Olgun Ural, Dz. Kurmay Albay Berk Erden, Dz. Yzb. Doğan İlhan, Hv. Ütğm. NazlıgülDaştanoğlu… Anılarına saygıyla. İsmini yazmadıklarım varsa affola. Onlara yapılanların hesabını bir gün mutlaka soracağız.