Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, Türksüz Anayasa ve Self-Determinasyon

Daima Konu Görseli

Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı; Türkiye’nin de içinde bulunduğu, Avrupa Konseyine üye ülkelerce kabul edilen bir milletlerarası antlaşmadır.

Türkiye, bu antlaşmaya 1988 yılında imza atmış, 1991 yılında 3723 sayılı kanunla onaylanması uygun bulunmuş ve 1992 yılında da Bakanlar Kurulunca birtakım çekinceler konularak antlaşma 1993 yılında yürürlüğe girmiştir.

Antlaşmanın 12. Maddesi; antlaşmaya taraf olmak isteyen devletlere hükümler arasında seçim yapma olanağı sağlamış ve Türkiye ilgili antlaşmanın bazı madde ve fıkralarını kabul etmiş, diğer maddelerini ise kabul etmeyerek maddelere çekince koymuştur.

Hatırlatmakta fayda vardır ki; uluslararası antlaşmalar iç hukukumuzdaki kanunlarla eş değerdir.

Peki neden Türkiye antlaşmanın bazı maddelerine çekinceler koymuştur?

Yanıt çok net:

Bölünmeyi engellemek için, daha doğrusu emperyalistlerin bölücülük faaliyetlerine yasal dayanak oluşturmalarını engellemek için.

Söz konusu çekinceler, Türkiye’nin egemenlik hakkına uluslararası müdahalenin önüne geçmek amacıyla konulmuştur.

Ana muhalefet partisinin geçmiş yıllardaki Kurultay’ında, bizzat dönemin Genel Başkanı tarafından iktidar olmaları halinde Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartındaki çekinceleri kaldıracakları ilan edilmiştir. Bu ilan, uzun süreçlerle farklı mecralarda birçok kez dile getirilmiştir. Ayrıca bu ilan paralelinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin başkanı da Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik şartının amaçlarını benimsediklerini dile getirmiştir.

Soru şu:

Özerklik şartındaki çekinceleri kaldıracağını vadetmenin amacı nedir? Cevabı siz verin.

***

Bu noktada “self-determinasyon” kavramını da irdelemek gerekir.

Bir uluslararası hukuk kavramı olan self determinasyon; Anayasa’da birden fazla dil, birden fazla kurucu halk, din, mezhep, özel ya da özerk bölge zikredilmiş ise bu bölgelerde yaşayan halkların ayrılma, kendi kendilerini yönetme hakkı, kendi kaderini tayin hakkıdır.

Anayasada, Türk’ün yanına X halkı eklendiğinde bu X halkı ‘’self-determinasyon hakkımı kullanarak referanduma gidiyorum’’ diyebilir ve referandum sonunda Türkiye’den ayrılabilir. Anayasaya X halkı eklenmeyip de Anayasa’dan Türklük kavramı çıkarıldığında yani milliyetsiz, milletsiz bir anayasa yapıldığında ise self determinasyon hakkının kullanılmasının önündeki engel olan çekincelerin kaldırılması gereklidir.

1921 Anayasası’na yapılan atıflar ile “Türk Milleti” kavramının tek başına olmadığı ya da hiçbir millet kavramının yer almadığı Yeni Anayasa; bölünmenin Anayasası olacaktır. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartındaki çekincelerin kaldırılması da bölünmenin önündeki pürüzlerin kaldırılması olacaktır.

Türklüğün olmadığı ya da tek başına olmadığı yeni Anayasanın ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartındaki çekincelerin kaldırılması hususundaki vaatlerin romantizmden uzak şekilde milli hassasiyetlerle ve vatanın bölünmez bütünlüğü ilkesi çerçevesinde yorumlanması elzemdir.

Türk Gençliği; Ata’sından kalan mirasın bilincindedir. Bu bilinç, vazifesinin farkındalığını ve o vazifeyi yerine getirecek iradeyi ortaya koymaktadır. Tek yapmamız gereken çok çalışmaktır.

“Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır.”

Saygılarımla…