Atatürk Dönemi İsyanlar ve Nedenleri
Her düşüncenin bir zıttı ve her kazanımın bir rakibi vardır. Aynı şekilde her devrimin bir karşıtı... Atatürk dönemi ve yapmış olduğu devrim de beraberinde bir muhalefeti doğurmuştur. Bu uğurda birçok isyan ve hatta suikast girişimleri de olmuştur. Bunun birçok sebebi mevcuttur ama en önde gelenleri olarak dini ve feodal sebepler verilebilir. Dini sebep dememe bakmayın, aslında Atatürk kurmuş olduğu Diyanetle, Kur’an'ın anlaşılabilir bir dile çevrilmesindeki öncülüğüyle ve yetiştirilmesi için ön ayak olduğu, devletine bağlı gerçek dini bilginlerle zaten mücadelesinin dinle olmadığını; tamamen dini kendi çıkarı için kullananlara ve din ile Türk toplumunu uyutmaya çalışanlara karşı olduğunu göstermiştir. Feodal yapılarla olan mücadelesinde de Türk halkının her ferdini kul veya maraba olmaktan çıkarıp, vatandaş olmalarını sağlamakla ve önceki toprak ağalarının güdümünde olan vatan topraklarını devlete ve Türk halkının hizmetine açmak için mücadele etmiştir. Tabii ki bu mücadelesi din çeşmesinin başını tutanların ve feodal toprak ağalarının çıkarlarına ters düştüğü için bu kişilerle çatışmayı beraberinde getirmiştir. Şimdi bu ayaklanmalara, nedenlerine ve sonuçlarına sırasıyla göz atalım:
Nasturi Ayaklanması (1924): Osmanlı zamanında Hakkâri eyaletine bağlı Hristiyan bir topluluk olan Nasturiler, özellikle 1. Dünya Savaşı öncesi ve esnasında İngilizler tarafından kışkırtılmış, sözde bölgedeki çıkan petrollere ortak edilerek çıkar birlikteliği sağlamışlardır ve bu sebeple isyan etmişlerdir. Osmanlı yıkılıp yerine Türkiye Cumhuriyet'i kurulunca, bölgedeki diğer güç unsuru olan İngilizlerle Lozan Antlaşması'nda dönemin Hakkâri eyaletine bağlı Musul konusunda anlaşma sağlanamamış ve iki taraf da bölgede hak iddia etmiştir. Bunun sonucunda, İngilizler Nasturileri yeniden kışkırtmış ve Musul görüşmelerinde Türkiye hükümetinin elini zayıflatmak istemişlerdir. Durum Milletler Cemiyeti'ne taşınmış ve ilk etapta Türk hükümetinin, Osmanlı Devleti'nden bölge halkına verilen imtiyazların devam etmesi şartıyla bölgenin Türkiye'de kalmasına karar verilmişti. Bu duruma bölgedeki Hristiyan nüfusa katliam yaptığı bahanesi ile karşı çıkan İngiltere'nin itirazı üzerine bölgeye bir heyet yönlendirilmiş ve yanlı bir kararla Milletler Cemiyeti kararını İngilizler lehine değiştirmiştir. İsyanlar neticesinde Musul, Ankara Antlaşması ile İngiliz mandasındaki Irak'a bırakılmak durumunda kalmıştır.
Şeyh Sait Ayaklanması (1925): Bölgeyi hem dini yönünden hem de toprak ağası olarak sömüren Şeyh Sait ve eski Hamidiye Ordusu subaylarından Cibranlı Halit'in öncülüğünü ettiği Kürdistan Özgürlük Derneği bir araya gelerek, yine İngiliz çıkarları ve Musul için ayaklanmıştır. "Halifesiz din yaşanmaz", "Mektepler dinsiz yetiştiriyor" gibi söylemlerle cumhuriyet öncesinde cahil bırakılmış halkın dini duyguları suistimal edilmeye çalışılmıştır. İlk etapta bölgede yeterli asker olmaması sebebiyle büyümeyi başaran bu ayaklanma, sonrasında gelen ek kuvvetle bastırılmıştır. Bu süreçte ilk çok partili demokrasi denemesi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, isyancıların kaçma ve kümelenme odağı olması sebebiyle kapatılmak durumunda kalmıştır. Öte yandan isyancıların hak ettiği şekilde cezalandırılmaları için Takrir-i Sükûn Kanunu çıkartılmış ve bunun ışığında İstanbul ve Diyarbakır'da İstiklal Mahkemeleri kurulmuştur. Naturidi Ayaklanması ile benzer zamanlarda çıkan bu isyan ve isyanın başını çekenlerin İngiliz bölge karakol amirleriyle olan dirsek temasları bu iki isyanın da asıl amacın deklare edildiği gibi din olmadığını göstermiştir. Toprak ağalarının ve din simsarlarının asıl amacının ne din ne halkının özgürlüğü ne de vatanına aidiyetleri olduğunu göstermiştir.
Şemdinli Ayaklanması (1925-1926): Şeyh Sait'in ayaklanmasına katılan Seyid Abdülkadir, İstiklal Mahkemelerince idam edildiğinde oğlu Abdullah'ın çıkardığı ayaklanmadır. Abdullah, 6. Hudut Taburu'ndan köyüne misafirliğe davet edip, ardından 6 subayımızı kalleşçe şehit ederek ayaklanmayı başlatmıştır. Bölgeye gelen kuvvetlerce kolaylıkla ayaklanma bastırılmıştır.
Raçkotan ve Raman Ayaklanmaları (1925): Şeyh Sait Ayaklanması'ndan sonra bölgede Kürtçü ve/veya irticai faaliyette bulunan kişilerden silahlarının geri alınmaya çalışması sonrası karara itiraz eden bazı aşiretlerin başlatmış olduğu küçük çaplı bir ayaklanmadır. Sonucunda çoğu aşiret ya teslim olmuş ya da tarafsız kalmıştır.
Eruhlu Yakup Ağa ve Oğulları Ayaklanması ve Pervari İsyanı (1926): Şapka İnkılabına muhalefetle başlayan bu ayaklanmalar kısa sürede bastırılmış ve liderleri Suriye'ye kaçarak olaylar yatıştırılmıştır.
Koçuşağı Ayaklanması (1926): Koçuşağı aşiretinin başlattığı bu isyanın amacı vergilerden ve askerlik vazifesinden kaçmaktı. Sonuçta kolay bir şekilde bastırıldı.
Hakkari Ayaklanması (1926-1927): Şeyh Sait Ayaklanması'nın ardından hakkında zorunlu ikamet kararı verilen Şeyh Enver, bu karara isyan ederek ayaklanmıştır. İlk etapta bölgedeki kuvvetler yeterli olmamış lakin gelen takviye kuvvetle ayaklanma bastırılmıştır. Ayaklanmanın önderleri Irak’a ve İran'a kaçmıştır.
Sason Ayaklanmaları (1925-1937): Bir bölge adı olan Sason, sahip olduğu sarp dağlık alanlar ve olumsuz coğrafya nedeniyle Osmanlı'da dahi tam olarak devlet himayesini hissetmemiş bir yerdir. Bundan istifade birçok farklı nedenle otoritelere karşı düzenli olarak isyan etmişler ve coğrafyayı kullanarak da gizlenmeyi başarmışlardır. Düzenli aralıklarla saldıran ve kış mevsiminin çetinliğini kullanarak, mevsim nedenleriyle geri çekilen askerlerimizin bıraktığı boşluklarda yeniden hakimiyet kurmayı amaçlamışlar, en sonunda bölge halkının Batı Anadolu ve Trakya'ya zorunlu iskân ettirilmesi ile etkisi azalarak kontrol altına alınmıştır.
Mutki Ayaklanması (1927): Sason Ayaklanmaları'ndan biri olan bu ayaklanma, yine toprak ağalarının devlet politikalarını beğenmemesinden ötürü çıkmıştır. Sonucunda ayaklanmanın önderleri kaçmış ve ayaklanma bastırılmıştır.
Ağrı Ayaklanmaları (1926-1930): Şeyh Sait Ayaklanması'nın ve beraberinde gelen ufak ayaklanmaların bölgede düzensizliğe sebebiyet vermesiyle bölgede hala emelleri olan Kürt ve Ermenilerin beraber başlatmış olduğu ayaklanmadır. Bu ayaklanmada Atatürk, sorunun komşu devletlerle olan anlaşmalar ve ortak çalışmalarla çözülebileceğini fark etmesi sonucu İran'la yapılan ortak güvenlik anlaşması ve bölgeye düzenlenen üç harekatla, sonuncusu bizzat Fevzi Çakmak önderliğinde, sonuca ulaşmış ve ayaklananlar bastırılmıştır.
Bicar İsyanı (1927): Bicar bölgesi coğrafik olarak zor bir bölgedir. Bunu fırsat bilen bir kısım Şeyh Sait destekçisi bölgeye sığınmış ve yol kesme, devlet malına zarar verme gibi terör eylemlerinde bulunmuşlardır. Sonuç olarak kolayca bastırılmışlardır.
Batuş Ayaklanması (1927): Köy içinde siyasi çekişme ile başlayan olaylar sonucunda güvenlik ekiplerinin bölgeye gelmesi ve gelen askerlere ateş açılması ile başlamış, çatışma sonucunda etkisiz hale getirilmişlerdir.
Tendürek Ayaklanması (1929): İranlı olan ama Türkiye'ye sığınan Şeyh Abdülkadir'in, bölge aşiretleri ile iş birliği içerisinde Ağrı Dağı çevresindeki topraklara hâkim olma isteğiyle başlayan ayaklanma bölgedeki kuvvetlerce etkisiz hale getirilmiştir.
Asi Resul İsyanı (1929): Eruh bölgesindeki aşiretlerde silah kontrolü yapan askerlere denetim esnasında saldırmasıyla başlayan olaylar kısa sürede çözülmüştür.
Savur İsyanı (1930): Midyat bölgesinde güvenlik güçlerine yapılan saldırılarla başlayan isyan kolayca bastırılmıştır.
Zeylan ve Pülümür Ayaklanmaları (1930): Yine çeşitli bölgelerde aşiretler tarafından devlet politikası kendi çıkarlarına karşı olduğu için çıkan bu isyanlar da bölge kuvvetleri tarafından etkisiz hale getirilmiştir.
Menemen Olayı (23 Aralık 1930): Derviş Mehmet isimli bir Nakşibendi tarikatı müridi tarafından gerçekleşen elim bir olaydır. Normalde mesleği öğretmen olan Mustafa Fehmi, okulda Tarih dersine olan ilgisi ve özellikle Kubilay Han'a olan sempatisi nedeniyle Kubilay olarak anılır olmuştu. Askerlik vazifesini yaparken, askerliğinin son günlerinde Menemen'de çıkan bir olay üzerine görevlendirilerek olayın yaşandığı bölgeye gittiler. Emir geldiği esnada manevra çalışması yaptıkları için gerçek silahları almayı unutarak, ellerindeki manevra tüfekleriyle giden alay, olaya bu gerçek olmayan silahlarla müdahale etmeye çalışınca hedeflerini, özellikle Derviş Mehmet'i, öldürmeyince, " İşte görüyorsunuz, ben ermişim ve silahlar bana işlemiyor" yalanıyla çevredeki ahalinin desteğini kendi yanına çekmeye çalışmış ve Kubilay'ı şehit etmiştir. Olayın üzerine bölgeye takviye güçler gelmiş ve bu ayaklanma kontrol altına alınmıştır. Davayı bizzat takip eden Atatürk teröristlerin gerçekten hak ettiği cezaları aldığını görmek için dava günü İzmir'de bulunmuştur ve davayı takip etmiştir.
Tunceli Ayaklanması (1937): Seyit Rıza isimli bir din simsarı ve aşiret reisinin devlete vergi vermemesi ve kendi çıkarını koruması için kendi tabiriyle "dinsiz" bir devlete ne vergi ne asker ne de çalışan vermeyi reddederek başkaldırmasıyla başlamıştır. Bölgeye yaklaşık 50.000 asker gönderilmiş ve teknolojik gelişmeler de savaş sahasında kullanılarak (savaş uçakları) bölgedeki isyancılar etkisiz hale getirilmiştir. Ayaklanmanın öncüsü Seyit Rıza idam edilerek hak ettiği cezayı almıştır.
Sonuç: Görüldüğü üzere Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu ilk yıllarda hep Anadolu'nun, özellikle de doğusunun cahil bırakılması ve dini duygularının suiistimal edilmesiyle çıkan isyanlar ile uğraşmak durumunda kalmıştır. Atatürk sonrasında bile eğitim ulaşamamış kılcallardan doğan ve bazı siyasilerin bu cehaleti oy ve güç için kullanmalarıyla günümüze kadar etkisini sürdüren bu durum ancak en kılcallara kadar eğitimi götürerek, insanlara mürit, köle, maraba veya kula olmadıklarını, dinlerini yaşamaları için bir dini öndere ihtiyaçlarının olmadığını, kendilerinin de aslında her insanla eşit olduğunu öğretmekle mümkün olabilir. Her ne kadar bunun için yapılan girişimler kısa sürede yine çıkarı örtüşmeyenler tarafından baltalanıp, yine insanlar cehaletin karanlığına bile isteye götürülse de bu uğraşıdan vazgeçmemek de çözüme ulaşabilecek tek yoldur.
KAYNAKÇA
-SARINAY, Yusuf, “Hoybun Cemiyeti ve Türkiye’ye Karşı Faaliyetleri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, S 40, Ankara, Mart 1998
-MUMCU, Uğur, Kürt – İslam Ayaklanması 1919 – 1925, Tekin Yayınları, İstanbul, 1991
-HALI, Reşat, Türkiye Cumhuriyeti’nde Ayaklanmalar(1924-1938), Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı, Ankara 1972.
-İngiliz Belgeleriyle Türkiye’de Kürt Sorunu 1924-1938 Şeyh Said, Ağrı ve Dersim Ayaklanmaları, Haz. N. Bilal Şimşir, TTK Basımevi, Ankara 1991.
-Atatürk Döneminde Meydana Gelen Ayaklanmalar 1924-1938, Atatürk Ansiklopedis