İttihat ve Terakki'nin İdare ve Anayasa Anlayışı
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin İdare ve Anayasa Anlayışı:
İmparatorluk 19. Yüzyıla gelindiğinde gerek ekonomik gerekse siyasi anlamda artık çöküşünün eşiğine gelmiş durumdaydı. Padişahlar da Osmanlı geleneksel düzeninin çöktüğünü ve artık çözümün eskiye dönmekle olmayacağını anlamışlar, yönlerini Batı’ya çeviren bir takım Batılılaşma hareketleri başlatmışlardır. Bunların ilki 1839 yılında yayımlanan Tanzimat Fermanı’dır (Gülhane Hatt-ı Hümayunu). Bu Osmanlı-Türk anayasacılığı alanında ortaya atılan ilk belgedir. Çağdaş devletleşme ve bürokrasinin temellendirildiği bu dönem aynı zamanda ağır bir sömürgeleşme ve çöküş dönemine denk düşmektedir.
1876 yılına gelindiğinde Abdülhamid Mithat Paşa ve İngilizlerin desteği ile tahta geçmiş ve Mithat Paşa’ya verdiği söz doğrultusunda Cemiyet-i Mahsusa adındaki komisyona bir anayasa hazırlatmıştır ve Osmanlı meşruti monarşi sistemine geçmiştir. Bu anayasanın temel özelliği yürütmenin aşırı gücü karşısında yasama örgenlerinin (Heyet-i Ayan ve Heyet-i Mebusan) acizliğidir. Nihayetinde Abdülhamid’in hazırlattığı ve istediği gibi lağvedebildiği meclis yine kendi baskıcı döneminde 30 yıllık uzun bir tatille çalışmalarına ara vermiştir.
1908 yılına gelindiğinde İttihat ve Terakki yönetimindeki ayaklanmanın ardından Abdülhamid meşrutiyeti tekrar ilan etmiştir. Bir sene sonra 31 Mart gerici ayaklanması cereyan etmiş, isyanın bastırılması ile beraber Abdülhamid de tahttan indirilmiş yerine İttihat ve Terakki desteğini almış V. Mehmet geçmiştir.
Meşrutiyet’in ikinci kez ilan edildiği 1908 senesinden 1918 senesine değin (1913 Bab-ı Ali Baskını’na kadar dolaylı baskından sonra doğrudan) idarenin başında İT partisi olmuştur. Aynı zamanda II. Meşrutiyet ve 1909 değişiklikleri ile ülkeye parlamentarizm gelmiştir. Artık esas olan padişah değil Meclis-i Mebusan’dır. 1876 ile karşılaştırıldığında ise; 1909 tarihinde yapılan anayasa değişiklikleri ise, sistemin mutlak monarşiden dönüşümünü sağlamıştır. Zira bu değişiklikler ile birlikte padişahın kanunlaşma sürecindeki etkinliği azalmış, fesih yetkisi kullanılamaz olmuş ve yürütme organının oluşumu parlamenter sisteme uygun bir hale dönüşmüştür. Bakanların artık padişaha karşı değil, meclise karşı sorumlu olacağı bir sistem benimsenmiştir. Özellikle bakanlar kurulunun meclise karşı sorumluluğu parlamenter sistemin en temel ifadesi ve en önemli özelliğidir. Yasama ve yürütme ilişkileri açısından da, anayasanın ilk haline göre daha dengeli bir sistemin benimsendiği görülmektedir. (İnce, 2023: 42)
İttihat ve Terakki Partisi’nin iktidarı süresince olan bir sürü iç ve dış karışıklıktan ötürü, I. Dünya Savaşı’ndan ötürü ve dahası imparatorluğun resmen yıkılışından ötürü “normal” bir siyasi hayat sürmemiş İT’nin anayasal ve sosyal görüşlerinin gerçek anlamda anlaşılması zordur nihayetinde bu insanlar asker ve diplomatlar lakin parti önderliğinde oluşan ikinci meşrutiyetin kazanımlarını şu şekilde özetlemek mümkündür: Ulusçuluk anlayışının güçlenmesi, sansür yasağı, kadın, işçi ve aydın sınıflarının ortaya çıkışı, çok partili siyasal yaşama geçiş...
Ancak, bütün bu ileri hükümlerine karşılık, Kanun-u Esasi 'nin, bir alanda, ikinci Mahmut'un başlattığı süreç açısından geriye gittiğini görüyoruz. Gerçekten de 1909'da yeni düzenlemelerle, devletin şer 'i niteliği artırılmıştır. Özellikle, tutuklama ile cezalandırmanın, yasa dışında bir de şeriata dayanabileceğinin anayasada belirtilmiş olması çok anlamlıdır. Böylece, kişi güvenliği ve din eşitliği alanlarında ikinci Mahmut'tan beri geliştirilmeye çalışılan ileri anlayış önemli bir darbe yemiştir (Eroğul, 2016: 220).
Kaynakça
Çoban İnce, İ., & Özdemir, Y. M. (2023). 1909 TARİHLİ ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİNİN HÜKÜMET SİSTEMİNE ETKİSİ. Gaziantep Üniversitesi İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 5(1), 32-44.
Eroğul, C. (2016), Anatüzeye Giriş, (“Anayasa Hukuku”na Giriş), İmaj Yayınevi.