Cumhuriyet’in Aydın Eğitim Kurumu: Köy Enstitüleri
Cumhuriyet’in Aydın Eğitim Kurumu: Köy Enstitüleri
Giriş:
Osmanlı’dan Türkiye’ye kalan toplum neredeyse köye sıkışmış, ilkel tarımla uğraşan niteliksiz bir insan yığınından başka bir şey değildi. Osmanlı’da ancak 19. yüzyılın ortalarında başlayan eğitimdeki modernleşme çabaları Harbiye ve Mülkiye ile bu niteliksiz halk yığınına hiçbir etkisi olmayacak ve bilimden uzak bir şekilde gelişmeye devam ediyordu. Bilimsel ve faydalı bilgiden ziyade klasik Osmanlı anlayışı ile yalnızca idare ve ordu üzerinde modernleşmeye başlanması; o dönem zaten geç kalınmış olan eğitim reformlarını iyice kaçırmamıza, bilim alanında dünyanın gerisinde kalmaya devam etmemize neden olmuştur. Bunun belki de en büyük kanıtı Kurtuluş Savaşı ve devamı olan Kemalist İhtilal yalnızca sivil ve asker aydınlar tarafından gerçekleştirilmiş, halk (gösterdiği özveri ve cesaret hariç) yalnızca denileni yapan vasıfsız bir yığın olmaktan başka bir şey yapmamıştır.
Bu etki pek tabi ekonomik ve sosyolojik etkileri, zararları da beraberinde getirmiştir. Üretimde faal olamayan köylü Türk halkı hem kendi, dolayısıyla, hem de ülke ekonomisinde etkisiz kalmış, herhangi bir rol üstlenmemiştir. Sosyolojik olarak ise halkın okuma-yazma bilmemesinden daha öte o analitik düşünme seviyesine gelememesinden ötürü belki de hâlen yaşadığımız sosyal-siyasi problemler meydana gelmiş durumda. Ama bu iki etkinin devamında tabi bunlar gibi ve bunların sebep olduğu onlarcası ülkenin bu makus talihinde etkisi olan şeylerdir.
Köy okullarının açılmasının ya da genel anlamda eğitim düzeyinin artmasının iktisadi değerini ölçmek mümkün değildir fakat neredeyse bir üretim merkezi veya atölye olarak kullanılan bu okulların öncelikle yerel ekonomiye sonra da ülke ekonomisine katkı verdiğini söylemek abes olmayacaktır.
Atatürk eğitim meselesinin önemini çok daha önceden görmüş ve planlamış olacak ki henüz Kurtuluş Savaşı bitmeden, savaşın en yoğun olduğu zamanda, 1921’de Ankara’da bir Maarif Kongresi topluyor. Eğitim ve iktisada ayrı bir önem veren hatta söylemde Kurtuluş Savaşı’ndan bile daha çok önem veren Mustafa Kemal kongrenin açılış konuşmasında hem kongreye hem de eğitime verdiği önemi açıkça gösteren bir konuşma yapıyor:
… Asırların mahmul olduğu derin bir ihmali idarinin bünye-i devlette vücuda getirdiği yaraları tedaviye masruf olacak himmetlerin en büyüğünü hiç şüphesiz irfan yolunda ibzal etmemiz lazımdır. (Yüzyılların yüklediği derin bir idare ihmalinin devlet varlığında açtığı yaraları gidermeyi sağlayacak çabaların en büyüğünü, eğitim yolunda harcamamız gerekmektedir. (ASD, 2006: 19–21, Bugünkü Türkçesi Çağlar, 1968: 75-77)
1920’li yıllar bu ve bunun gibi problemler, gelişmeler ile geçerken 1930’ların sonlarına gelindiğinde köy okulları konusu ciddi anlamda ele alınmaya başlanmış idi zira o dönemlerde İsmail Hakkı Tonguç’un yaptığı şu konuşma köy enstitülerinin ne kadar planlı ve programlı olarak gündeme alındığını kanıtlar niteliktedir:
"Köy meselesi bazılarının zannettikleri gibi mihaniki surette köy kalkınması değil, manalı ve şuurlu bir şekilde köyün içten canlandırılmasıdır. Köy insanı öylesine canlandırılmalı ve şuurlandırılmalı ki, onu hiçbir kuvvet yalnız kendi hesabına ve insafsızca istismar etmesin. Ona esir ve uşak muamelesi yapamasın. Köylüler şuursuz ve bedava çalışan birer iş hayvanı haline gelmesinler. Onlarda her vatandaş gibi, her zaman haklarına kavuşabilsinler. Köy meselesi, köyde eğitim problemleri de içinde olmak üzere bu demektir... "Köylüyü, köyden başlayarak ta Kamutay'a [TBMM] varıncaya kadar, devletin bütün şubelerinin idaresine, onda bugünkü vasıflardan başka bir şart aramaksızın iştirak ettirmek, bu suretle devlet işlerini, realiteden kuvvet alan elemanlarla besleyerek memleketin hakiki bünyesine uygun bir şekle getirmek... köylü vatandaşlarda... Cumhuriyet vatandaşlığı şuurunu, aksiyon haline gelebilecek şekilde uyandırmak.... lâzımdır.. (Tonguç, 1946; 212).
Enstitülerin Kuruluşu:
Tamamen Türkiye’ye özgü olan bu eğitim-öğretim modeli 1935’te İlköğretim Genel Müdürlüğü’nde görev yapan İsmail Hakkı Tonguç’un Kültür Bakanı Saffet Arıkan’a sunduğu rapor ve 1938’de Milli Eğitim Bakanlığı’na atanan Hasan Âli Yücel’in katkıları ile kurulmuştur.
Atatürk idealleri ve Türk modernleşmesi amacıyla kurulan bu kurumların asıl amacı İsmail Hakkı ve Hasan Âli'nin de belirttikleri gibi "köyü köylüye yeten bir hâle” sokmak idi. Bu amaçla, kurulacağı yerlerde genellikle yerel halk ve idare ile iş birliği içerisine girip bu "kendi kendiliğine" işi çözülecekti fakat burada da aksaklıklar çıkmadı değil: İzmir ile Balıkesir arasındaki demiryolu üzerinde bulunan Savaştepe köyü halkı, burada bir Köy Enstitüsü kurulursa arazi verecekleri, kolaylık gösterecekleri sözünü vermişlerdi. Ama Müdür Sıtkı Akkay işe başlamak üzere geldiğinde beklenmedik bir davranışla karşılaştı. Birlikte getirdiği yükü indirmek ve taşımak için bile ücretle çalışacak kimseyi bulamadı. O zaman, ilk önerinin kendini göstermek isteyen bir valinin baskısıyla yapılmış olduğu anlaşıldı. Müdür, halkı sözlerinde durmaya zorlamak, geri dönmek ya da duruma aldırmadan işe zorluklar içinde girişmek seçenekleriyle karşı karşıya kaldı. Sonuncu seçenekte karar kıldı ve söz verilmiş iyi arazilerin yerine köyün kenarındaki bakımsız ve sahipsiz araziye razı oldu.(Kirby, 2010; 281-282)
Bu aksilikler en başta değindiğim eğitimsizliğin sosyolojik zararlarını gözler önüne başarıyla seriyor.
Diğer bir tarafta ise inanılmaz başarılı bir portre var: 1942 yılında ilk mezunlarını veren enstitü 1952 yılına kadar mezun vermiştir bu süreç içerisinde: Köy Enstitüleri ilköğretime öğretmen ve eğitmen olarak 26.016 eğitici eleman vermiştir. Türk milli eğitim tarihinde böylesine bir hız ve ilerleyiş örneği, ilk kez görülmekteydi. Bu ilerleyiş yurdun tenha köylerine kadar olmuştur. Ayrıca bu gelişme ve ilerleme cinsiyet ayrımı olmaksızın gerçekleşen bir ilerleyiş olarak önem kazanmaktadır (Gedikoğlu, 1971: 231).
Enstitülerin İtibarsızlaştırılması, Soysuzlaştırılması ve Kapatılması:
Köy enstitülerinin istenilen başarıya ulaşamadığı bir gerçektir fakat başarısız olduğu görüşü kesinlikle isabetsizdir. Aksayan yönlerinin olması çok isabetli bir atılım olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. 1940’ların sonunda dünyadaki siyasal kutuplaşmalarla paralel Türkiye’de de ortaya çıkan siyasal düşünceler bu köylü inkılabının harcanıp gitmesinde büyük rol oynamış, başta CHP tarafından soyulup soğana çevrilen köy enstitüleri 1947-48 köy öğretmen okullarına çevrilmiş, 1954 yılında DP hükümeti tarafından onlar da kapatılmıştır.
Köylü sınıfına meşale olabilecek, köylü sınıfına istediğini verebilecek olan ve en önemlisi başlarda saydığım sosyal ve ekonomik problemlerin önüne geçip Türkiye’yi birkaç adım ileri taşıyabilecek olan bu inkılap elbirliği ile ortadan kaldırılmış tabiri caiz ise vatana ihanet sürecinde birtakım CHP’li vekil ve sonrasında DP idaresi elbirliği ile ülkenin makus talihini kırmayı engellemişlerdir.
Bu cumhuriyetin de toprakların da efendisi M. Kemal’in dediği gibi köylüdür. Köylüye istediğini vermedikten sonra kurulan ucuz bürokrasi kimsenin karnını doyurmamıştır ileride de doyurmayacaktır. Hâlâ köylerdeki okullarla alâkalı birçok problem varken uzak diyarlara ya da çok geçmişe gitmeye gerek yoktur, yakın tarihimizde yine bu topraklarda ve yine bizim tarafımızdan 5-6 sene içerisinde çok olumlu projeler de çok olumsuz projeler de çıkmıştır tek yapmamız gereken bunlardan ders almak. Bunu yaparken gerek olumlu gerek olumsuz kararları çağın gereklerine göre revize edip halkçı laik eğitim anlayışından vazgeçmeden bunları yeniden gerçekleştirebiliriz.
KAYNAKÇA:
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri (ASD), Cilt I-III (Açıklamalı Dizin İle) (2006), 5. Baskı, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları:1, Ankara.
Tonguç, İ. H., (1946). İlköğretim Kavramı, Remzi Kitabevi, İstanbul.
Kirby, Fay. (2010). Türkiye'de Köy Enstitüleri. Niyazi Berkes (Çev.). İstanbul: Tarihçi Kitabevi.
GEDİKOĞLU, Ş., 1971, Evreleri, Getirdikleri ve Yankılarıyla Köy Enstitüleri, İş Matbaacılık ve Ticaret, Ankara.