Kemalist Devletçilik: Lenin-Atatürk Ayrımı
Kemalist Devletçilik: Lenin-Atatürk Ayrımı
1917 Ekim Devrimi’nden sonra 1918’de Rusya’da kurulan Bolşevik Hükümeti’nin başında Lenin vardı ve 1920’ye kadar kanlı bir iç savaş dönemi geçirilmiştir. 1918’de Sovyetlerin ilk anayasası yalnızca Rusya’yı kapsıyordu, sonrasında 1922’ Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan ve diğer ülkelerin katılması ile resmen Sovyetler Birliği kurulmuş 1924 anayasasının kapsayıcılığı da yeni katılan ülkeleri de içine almıştır.
Bu yazıda mevzu bahis tabi ki aynı olmasalar bile yeni kurulan Sovyetler Birliği’nin kuruluşu, iktisadı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ve iktisadının benzer yönleri ve Lenin’in Atatürk’e bakışıdır.
Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşı’ndan mağlup taraf olarak ayrılmış ateşkes ve barış antlaşmaları ile varlığı kâğıt üzerinde son bulmuş birkaç senenin ardından ise fiilen de varlığı sona ermiştir. Çarlık Rusya ise 1. Dünya Savaşı’ndan iç savaş nedeni ile ayrılmış iç savaş sonucu sona ermiş ve yerine yeni bir düzen ve yeni bir isimle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurulmuştur. Ekim Devrimi Rusya’da, Kurtuluş Savaşı Türkiye’de ve 1. Dünya Savaşı her iki ülkede de neredeyse bir neslin yok olmasına neden olmuştur.
Hepimiz biliyoruz ki siyasal rejim ve sosyal yapı olarak bu iki yeni kurulan ülke birbirlerinden çok bağımsız iki ülke fakat iktisadi olarak aynı çağın gerekleri ile boğuşan Lenin ve Atatürk’ün bazı benzer yolları tercih ettiğini görmekteyiz. Bu demek değildir ki M. Kemal Paşa sosyalisttir; bizzat Lenin şu sözler ile durumu açıklamıştır:
“Mustafa Kemal Paşa, tabii ki sosyalist değildir,” diyordu Lenin, “ama görülüyor ki, iyi bir örgütçü, yetenekli bir komutan, burjuva-ulusal devrimini yürütüyor, ilerici bir insan, akıllı bir devlet adamı. Bizim sosyalist devrimimizin önemini anlamış olup, Sovyet Rusya’ya karşı olumlu davranıyor, o, istilacılara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına, padişahı da yardakçılarıyla birlikte silip süpüreceğine inanıyorum. Halkın ona inandığını söylüyorlar. Ona yardım etmek, yani Türk halkına yardım etmek gerekiyor. İşte, sizin işiniz budur. Türk hükümetine, Türk halkına saygı gösteriniz. Büyüklük taslamayınız. Onların işlerine karışmayınız. (Aralov,2010: 27)
Lenin’in de dediği gibi Atatürk burjuva-ulusal devrimini yürüten bir komutan ve cumhurbaşkanı idi bunu ise her fırsatta zenginliğin ve zenginleşmenin önemini belirtmesinden anlayabiliriz.
Osmanlı’da sanayi alanında zaten hâlihazırda bir yabancı sermaye bataklığı varken, Türkler ve onların yerli sermayesi tarıma sıkışık hâlde bulunuyordu, ki o dönemler Osmanlı Avrupa için yalnızca bir hammadde kaynağıydı, ve bu sanayideki yabancı sermaye etkisi Teşvik-i Sanayi ile kırılmaya başlanmıştır ki bu da oransal olarak çok yüksek bir başarı elde etmiş değildir. 1932’de Teşvik-i Sanayi kapsamına giren kamu kuruluşu oranı %2.1 iken 1939’da bu oran %9.7 olmuştur. (Kongar,2006 :355)
Lenin sosyalist Atatürk ise (anlaşılması gereken şey çok başka olsa bile) devletçiydi fakat ortak noktaları benzer tarihi süreçlerden aynı zamanlarda geçip kurdukları bağımsız ülkelerin geçimsel anlamda ilk kuruluş yıllarında liberal iktisadın ilkelerine bağlı kalma istekleriydi. Türkiye’de Büyük Buhran Sovyetlerde Lenin’in ölümü ve Stalin’in başa geçmesi ile bu uğraşlar Türkiye’de belli bir dönem sekteye uğramış Sovyetlerde ise sona ermiştir. Aslında geçimsel liberalizmin uygulanma nedenlerinin farklı olduğunu söylemek çok abes olmayacaktır. Lenin kapitalist düzenden sosyalist düzene geçerken bir ara dönem olarak NEP (Yeni Ekonomi Politikası)’i uygularken yani yerli Sovyet burjuvası ile mücadele içerisindeyken Atatürk daha ziyade milli burjuva yaratma amacındadır. Bunu en net şu şekilde açıklıyor: (...) Kaç milyonerimiz var? Hiç. Binaenaleyh biraz parası olanlara da düşman olacak değiliz. Bilakis memleketimizde birçok milyonerlerin, hatta milyarderlerin yetişmesine çalışacağız. (Tezel, 2015: 165)
Lenin’in NEP’i ise daha çok şu şekilde işliyordu: (...), 1921 'de başladı ve 1928'e dek sürdü. NEP'in özü, geçimsel alanda, denetimli bir kapitalizme dönüştü. Amac1, ülkenin durmuş olan üretim çarklarını yeniden döndürmek, bu arada da, işçi sınıfının toparlanmasına olanak açmakt1. Ancak, NEP'in yeni bir burjuva erkine yol açmaması için, siyasal alanda hiçbir ödün verilmemişti. Aksine, geçimsel düzende kapitalizm canlandırılırken, siyasal düzeyde "proletarya buyurganlığı" daha da sıkı bir biçimde uygulandı. (Eroğul, 2016: 127)
Aynı zamanda sayılı konuda da olsa bazı konularda Sovyet Rusya daha ileri olmakla beraber iki ülke de liberal demokrasiye itimat eder durumdaydı (bknz: 1918 Anayasası’nda oy hakkının genelleştirilmesi).
Sonuç olarak bizim devletçiliğimiz milli bir burjuva yaratma eğiliminde iken Sovyet devletçiliği milli burjuva ile savaşma eğilimindedir fakat iki anlayış da geçiş dönemi politikalarını farklı anlayış ile aynı yolla belirlemiştir.
KAYNAKÇA:
Aralov, Semyon İvanoviç. (2010), Bir Sovyet Diplomatın Türkiye Anıları 1922-1923, Türkiye İş Bankası Yayınları, Çev: Hasan Ali Ediz, Nisan 2010.
Eroğul, C. (2016), Anatüzeye Giriş, (“Anayasa Hukuku”na Giriş), İmaj Yayınevi.
Kongar, Emre. (2006), 21. Yüzyılda Türkiye/2000'li Yıllarda Türkiye'nin Toplumsal Yapısı, Remzi Kitabevi.
Tezel, Yahya Sezai. (2015), Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (1923-1950), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.