Kemalist Halkçılık Üzerine
Halkçılık, Kemalist anayasa tezi ile yakından alakalıdır. Bu anayasa, halkın karşısında olan güçleri ilga ederek barış sağlamayı esas sayar. Cumhuriyetçilik ile halka düşman olan saltanat, laiklik ile hilafet, halkçılık ile de halkı sömüren gruplar lağvedilerek, halkın üzerindeki çamur atılıp doğrudan yönetime katılması sağlanmıştır.
1920'de ortaya konulan Halkçılık ilkesinde, halkı sömüren sınıfların tasfiyesi zaruri görülmüştür. Bu sınıflar, özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde görülen patrimonyal ve yarı feodal örgütlenmelerdir. Böylelikle, ağanın marabası olarak ezilen halk, halkçı bir anlayış ile bağlarından kopup dünyaya açılıyordu.
1931-36 yılları arasında CHF Genel Sekreteri olan Recep Peker CHP'nin 1935 Kongresi'nde Kemalist halkçılık hakkında şunları söylemektedir: "Türkiye'de sınıf yoktur. Sınıf kavgası yoktur. İmtiyaz yoktur. Mıntıka taassubu, derebeylik, ağalık, cemaat imtiyazı fikirleri yoktur."[2] Ayrıca 10. Yıl Marşı'nda geçen imtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış kütle vurgusu, Kemalist halkçılığın özünü yansıtmaktadır.
Kaynaşmış kütle vurgusu, İskan Kanunu ile birlikte uygulamaya geçmiştir. Köy Enstitüleri hareketi bu kanunun devamı olarak nitelendirilebilir. Bu kanunun minvalinde 500 ağa ve şeyh Türkiye'nin Batı tarafına taşınmıştır. Ağalardan kalan topraklar ise köylü arasında dağıtılmıştır. Bu Mumcu'nun da belirttiği gibi ne kadar anti-demokratik bir uygulama da olsa günün şartları bakımından zaruri bir uygulamadır. Yasanın amacı, aşiret egemenliğini kırarak vahdet-i hars yani sınıfsız ve Türk olan kültür birliğini sağlamaktır. [2]
Sınıfsız toplumdan kasıt Sosyalist hareketlerden ziyade Osmanlı'nın parçalı ve kutuplu toplumsal yapısına karşı milliyetçi bir söylemdir.[3] Türkiye'deki patrimonyal yapıların ilgası, sosyalizmdeki "mülksüzleştirenler mülksüzleştirilir" düsturu ile asla bir tutulmamalıdır.
Peker'in söyleminde olduğu gibi Halkçılık, Osmanlı'dan kalma heterojen halkın yerine, birbirlerine mütenasit -dayanışan- bir millet inşa etmeyi öngörmüştür. Atatürk, Medeni Bilgiler'de dayanışmayı (solidarité) şöyle anlatmaktadır:
"Bütün insanlar, içtimai vücudun azalarıdır ve bu sebeple birbirine bağlıdır. Bu karşılıklı bağ, herkesi diğerinin mesuliyetine de karıştırır. Bir de insanlar, ölülerin harsi varisi olduklarından aralarındaki bağlar, her zamana ve mekana şamildir."
Ayrıca Atatürk, dayanışmanın 'herkes kendi için' ilkesi yerine herkes, herkes için ilkesini yerine getirdiğini altını çizmiştir.[4]
Halkçılık, sadece Türk'ün feodallerden kurtulup özgürlüğe kavuşmasını değil, Türk'ün dimağ yönünden güçlü bireyler olması isteğidir. Özgürlük ne kadar bir şart ise halkçılıkta, kişinin milleti için kendini geliştirmesi de en esas koşullardan biridir. Bunun için Kemalist Türkiye'de Halkevleri, Köy Enstitüleri gibi kurumlar kurulmuştur. Bu iki kuruluşta da esas amaç, aydınların halk seviyesine düşmesi değil, halkın aydınlar seviyesine çıkmasıdır. [5] Ancak bu şekilde eğitim yönünde bir sıçrama yaşanabilir.
Halkçılığın günümüzde bir kenara itilmesi, Türkiye'nin sosyolojik durumunu göz ardı etmek demektir. Şuanda, Kürt aşiret liderleri mafyalaşıp çeteler kurabiliyorsa ve yine ezilen halk oluyorsa, burada durup halkçılığı iyice özümseyip uygulamaya koymamız gerekir. Halkçılık çok yönlü bir ilkedir, bu ilke bize eğitimi, sağlığı, hürriyeti, Türklüğü, geniş bir yelpazede bağımsızlık koşuluyla sunar. Türk'ün yapması gereken ise tüm dogmalarını bir tarafa koyup gerçekleri benimsemektir.
KAYNAKÇA:
[1] Recep Peker, İnkılap ve İstiklal, s.159
[2] Uğur Mumcu, Kürt Dosyası, s. 58
[3] Asım Karaömerlioğlu, Orada Bir Köy Var Uzakta, s.43
[4] Mustafa Kemal Atatürk, Vatandaş İçin Medeni Bilgiler, s.
[5] Atatürk, halkın aydınlar seviyesine çıkması hususunda şunları söylüyor: "Ben, bu kadar yıllık yüksek öğrenim gördükten, sosyal ve uygar hayatı inceledikten sonra neden halk seviyesine ineyim? Onları kendi seviyeme çıkarırım. Ben onlar gibi değil, onlar benim gibi olsunlar; şu da var ki bu konuda incelemeye değer bâzı noktalar var; bunları iyice kararlaştırmadan işe başlarsak hata olur." bkz. Enver Ziya Karal, Atatürk'ten Düşünceler, s.62