Kemalizm'de Öncü Bir Dergi: Kadro
Prof. Dr. Temuçin Faik Ertan yazdı...
Kadro Dergisi, Ocak 1932’de Şevket Süreyya (Aydemir), Vedat Nedim (Tör), Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), İsmail Hüsrev (Tökin) ve Burhan Asaf (Belge) önderliğinde-bazı kaynaklarda Mehmet Şevki Yazman da derginin yazarları arasında gösterilir- çıkarıldı.[1] Dergi, 1929 Dünya Ekonomik Krizinden kurtulmak için iktisadi politika arayışlarının ve devrim ideolojisi üretme çabalarının ön planda olduğu bir dönemde yayın hayatına başladı.
Kadro adı verilen yayın organıyla 1932 yılının Ocak ayından 1935 yılının Ocak ayına kadar geçen üç yıllık sürede görüşlerini, önerilerini ve tasarımlarını sergileme fırsatı bulan Kadrocular, iç politikada önerdikleri devletçilik, planlı kalkınma ve sınıfsız-ayrıcalıksız toplum çözümleriyle ve dış politikada öne sürdükleri merkez-çevre kuramıyla özgün bir akımın temsilcileri oldular.
Kadro Dergisi, tek parti yönetiminin basın üzerindeki kontrolünün kısmen azaldığı ve 1925-1929 yılları arasındaki Takrir-i Sükûn Döneminin katı uygulamalarının belirli ölçülerde terk edildiği bir zamanda yayın hayatına atıldı. Kadro’nun ilk sayısının çıktığı 1932 yılı başları, tek partili uygulamaların tipik bazı özelliklerini taşımakla birlikte, 1930 yılı öncesi görülen sert politikaların da aynen devam ettiği bir dönem değildi. Hem bu kısmî yumuşamadan dolayı hem de üst yapıyla ilgili çok sayıda düzenlemenin hayata geçirilmiş olmasının etkisiyle 1930’lu yıllarda Türk düşün hayatında bir canlanma ve basın-yayın faaliyetlerinde belirli bir artış göze çarpıyordu. Aynı dönemde Kadro’dan başka Ülkü, Çığır, Yeni Adam, Kooperatif, Yeni Türk, Fikir Hareketleri ve Atsız Mecmua gibi düşünce dergileri de yayımlanmaya başladı. Kadro Dergisi’nin yayımlanmasında ve dolayısıyla Kadro Hareketi’nin ortaya çıkmasında Şevket Süreyya’nın “İnkılâp ve Kadro” konulu konferansı adeta bir katalizör rolü oynadı.
Şevket Süreyya, 1931 yılında Türk Ocağı salonunda verdiği bu konferansta; Türk devriminin genişletilmesi gerektiğini, devrimin tarafsız bir düzen olmadığını, içinde yaşayanların taraftar olsunlar veya olmasınlar ona uymalarının zorunluluğuna işaret etmişti. Yine aynı konferansta Şevket Süreyya, devrimin ideolojisinin tespit edilmesi zorunluluğuna değinerek, bu işi rehber olan azlık, fakat idealist bir aydın kadronun başarabileceğini dile getirmişti. Şevket Süreyya, çelişkiler konusuna da değinmiş, bu konuda temel çelişkinin sanayileşmiş emperyalist ülkelerle sömürge ve yarı sömürge ülkeler arasında olduğuna vurgu yapmıştı. Yazara göre bu çelişkinin ortadan kaldırılmasında temel görev Türkiye’ye verilmişti ve bu yönüyle milli kurtuluş hareketleri arayan uluslara örnek olunmalıydı. [2]
Dönemin siyasal ve ideolojik çevreleri arasında oldukça büyük bir ses getiren bu konferansın metni, gördüğü ilgi üzerine 21 adet basıldı ve önemli yerlere dağıtıldı. Bu gelişmeler sonucunda Şevket Süreyya, Yakup Kadri, Vedat Nedim, İsmail Hüsrev ve Burhan Asaf’ın bir araya gelmesiyle bir fikir akımı için gerekli olan kişiler, uygun bir ortam ve bu akımın dayanacağı temel fikirler belirmiş oldu. Tek eksik, bu fikirleri düzenli bir şekilde kitlelere yansıtabilecek olan bir yayın organının varlığı idi.
Şevket Süreyya, Vedat Nedim, Yakup Kadri, İsmail Hüsrev ve Burhan Asaf’ın katılımıyla Yakup Kadri’nin evinde yapılan toplantıda Kadro isimli bir dergi yayınlamaya karar verildi. Derginin sahibi Yakup Kadri, yazı işleri müdürü ise Vedat Nedim oldu. [3]
Bu iş bölümü kesinlikle bir rastlantı değildi. Şevket Süreyya söz konusu olan görev paylaşımlarının gerekçelerini şöyle açıklıyordu: “Yakup Kadri, Kadro Dergisinin sahibi ve her sayıya girerken, ayrı bir başyazının ustası olacaktı. Vedat, o titiz ve gevşeklik tanımayan sıkı düzen ruhu ve örgütçülük gücü ile Kadro’nun teknik yöneticisi ve gene eylemci yazarı oluyordu. Ben ideolojik nitelikteki ilkesel başyazıları yazacaktım. Hüsrev güçlü bir yazar ve araştırmacıydı. Şevki Yazman kendi uzmanlığı içinde yazılar verecekti. Burhan’a gelince; ona açık kart verilmişti. Kültürüne, çağın akımlarını izleme gücüne güvenimiz tamdı. Ama en güç görev Yakup Kadri’nindi. Çünkü o günkü Ankara ve Türkiye demek, biraz da Çankaya demekti. Çankaya kalesinin ise kapıları Yakup Kadri’ye açıktı. O halde Yakup bizim Çankaya’daki elçimiz olacaktı. Öyle de oldu.” [4]
Gerçekten de Yakup Kadri, Çankaya ile Kadrocular arasındaki ilişkileri düzenleyen kişi oldu. Yakup Kadri’nin, derginin imtiyaz sahibi olmasında Mustafa Kemal’e olan yakınlığı inkâr edilemezdi. Ancak derginin sahibi olmasındaki tek neden de bu değildi. Yakup Kadri dışındaki diğer Kadrocuların 1932 yılında, resmi görevlerde bulunmaları, ünlü yazarın derginin sahipliğini üstlenmesinde etkili olmuştu. Çünkü 1931 yılında çıkarılan basın yasasına göre devlet memurunun gazete veya dergi çıkarması yasaklanmıştı. Bu durumda o yıllarda devlet memuru olmayan Yakup Kadri, dergi çıkarmaya en elverişli kişi konumundaydı.
Kadro’da önemli bir görev üslenen diğer bir yazar ise Vedat Nedim idi. Vedat Nedim, Kurtuluş ve Aydınlık gibi dergilerdeki önceki deneyimlerinden dolayı Kadro’nun Yazı İşleri müdürlüğüne getirildi.
Bütün bunlarla birlikte hareketin mimarı ve önderi kesinlikle Şevket Süreyya idi. İsmail Hüsrev; “... Hareketin dayandığı fikirler münhasıran Şevket Süreyya Aydemir’den gelmişti. Öteki arkadaşlar da bunları benimsemişler, aynı çizgi üzerinde yürümüşler, henüz bizde rastlanmamış bir düşünce beraberliği ve birliği içinde her biri ayrı yönden hareketin nazari ilkelerini işlemişlerdi” diyerek Şevket Süreyya’nın hareket içindeki önemini vurguluyordu. [5]
Fikir birliğinin sağlanması, görev dağılımının yapılması ve izin sorununun çözümlenmesinden sonra, sıra finansman konusuna gelmişti. Önce Maarif Vekâleti 600 abone kaydetmiş, Ziraat Bankası bir miktar abone bulmuştu. Kısacası öncelikle bazı devlet kurumları dergiyi teşvik etmişti. Bu da Atatürk’ün başlangıçta dergiye destek verdiğini gösteriyordu.
Nihayet Kadro Dergisi Ocak 1932’deki ilk sayısıyla Türk basın hayatındaki yerini aldı. Kadro’nun niçin yayımlandığına dair derginin daha ilk sayısında buna cevap niteliğinde açıklama yapıldı. Türk devriminin bir ideolojiye ihtiyacı olduğundan bahsedilen bu açıklamada; devrimin kendine özgü cihanı telakki tarzı’nın vücut bulmasının zorunluluğuna değiniliyordu. Son paragrafta ise “hülasa; cihanın bin bir çeşit hadisata gebe olan bugünkü esrarengiz gidişi içinde, mukadderatını kendi inkılâbının mukadderatına bağlayan inkılâp neslimizin muhtaç olduğu inkılâp şevkini her zaman uyanık tutmak ve inkılâbımızın bir bakışta idrakimizi durdurur gibi görünen coşkun ve mürekkep cereyanına daima hâkim kalabilmek için, onun prensiplerini hududu muayyen kriteryumlar şeklinde bilmeye, benimsemeye ve benimsetmeye mecburuz. Kadro, bunun için çıkıyor.” şeklindeki ifadeyle derginin ve hareketin asli görevi belirtiliyordu. [6]
Kadrocu düşünce, kapitalizmin adaletsizliği ve eşitsizliği ile Marksizm’in bu adaletsizliği ve eşitsizliği ortadan kaldırma konusundaki yetersizliği üzerine kurulmuş ve geliştirilmişti. Kadrocu yazarlara göre, dünyadaki tüm ulusal ve uluslararası eşitsizliklerin, bir başka deyişle iç ve dış çelişkilerin temelinde kapitalist sistem yatıyordu. Kapitalizmi 19 ve 20. yüzyıl başlarındaki vahşi niteliği ile değerlendiren Kadrocular, 1929 yılında ortaya çıkan ekonomik bunalımın da etkisiyle kapitalist sistemle ilgili her türlü siyasal, sosyal ve ekonomik değer yargısına tepki gösteriyorlardı. Bu yüzden demokrasi ve liberalizm gibi kavramlara tepkiliydiler.
Marksizm’e ise proletarya diktatörlüğünü hedeflemesi ve milli kurtuluş hareketlerine yeterince önem vermemesi nedeniyle soğuk bakan Kadrocular, bu ideolojinin kapitalizmden kaynaklanan sorunları çözmekte yetersiz olduğunu da ileri sürüyorlardı. Bununla birlikte Kadrocular, yöntem olarak Marksizm’den etkilenmişler, iç politik düzen açısından da faşizmden esinlenmişlerdi. Ama tümüyle ne Marksist ne de faşistlerdi.
Yayınlandığı dönemde ve sonraki yıllarda bazı kesimler tarafından oldukça sert bir şekilde Marksist olmakla suçlanan Kadrocular, zaman zaman da bunun tam aksi olarak “dönek, ajan” gibi olumsuz yakıştırmalarla karşı karşıya kaldılar. Marksist olarak suçlanmalarındaki temel neden Şevket Süreyya ve Vedat Nedim gibi yazarların eski Türkiye Komünist Partisi üyesi olmaları ve tarihsel materyalizmi bir yöntem olarak kullanmış olmalarıydı. Buna karşılık Türkiye Komünist Partisi’nden ayrılmış olmaları da dönek olarak suçlanmalarında etkili olmuştu. Oysa Kadrocular gerçekte Marksist ideolojinin tam aksi görüşler de sunmuşlardı. Bunun en çarpıcı örneği, Marksizm’in, milli kurtuluş hareketlerini, sınıf mücadelelerinin bir peyki, bir rezervi olarak görmesine şiddetle karşı çıkmalarıydı. Bu niteliğiyle enternasyonale karşı da olumsuz bakan Kadrocular, sınıfsal değil, ulusal bir ideoloji oluşturmaya çalışmışlardı. Öyle ki Kadro’ya göre temel çelişki emek - sermaye çelişkisi değil, sömürgeci ülkelerle sömürülen ülkeler arasındaki çelişkiydi. Bu nedenle her şeyden evvel ezen ve ezilen uluslar arasındaki bu eşitsizliğin ortadan kalkması gerekiyordu. Kısacası Kadrocular, sınıf çatışmasını değil, ulusal sorunu merkeze alıyorlardı.
Bu bağlamda Kadrocuların asıl istediği sınıfsız, ayrıcalıksız ve kaynaşmış bir toplum yaratmaktı. Bu nihai hedef göz önünde tutulduğunda, Kadro düşüncesinin, mevcut iktidarın ve Kemalist düşüncenin hedefleriyle de tamamen örtüştüğü görülüyordu. Kadro’ya göre, bu hedefe ulaşmayı sağlayacak yegâne yol ise devletçilikti. Ancak devletçilik ilkesini Atatürk’ten farklı olarak konjonktürel ve mutedil açıdan ele almayan Kadrocular, bu ilkeyi sadece ekonomik açıdan değil, daha ileri bir şekilde yeni sosyal, ekonomik ve siyasal nizam olarak değerlendirmişlerdi. Bu yönüyle Kadrocu devletçilik, klasik devlet müdahaleciliğinden daha ileri bir düzeni hedefliyordu. Yine Kadrocuların sunduğu devletçilik, Sovyet Birliği’ndeki gibi proletarya diktatörlüğünü sağlamlaştıracak ve İtalya’daki gibi burjuva sınıfı lehine düzenlemeler yapacak bir sistem de değildi. En açık ifadeyle Türkiye’nin içinde bulunduğu iç ve dış koşullardan doğan, kapitalizm ve sosyalizme karşı alternatif olarak geliştirilen bir sistem ve kalkınmadaki üçüncü yoldu. Bu yönüyle de Mustafa Kemal Atatürk’ten çok, İsmet İnönü’nün devletçilik anlayışına daha yakın duruyorlardı.
Cumhuriyet Halk Partisi dışında ortaya çıkarak, mevcut iktidarın dayandığı ve Kemalizm adı verilen inkılâbın ideolojisini sistematik bir şekilde geliştirme işini gönüllü olarak üstlenen Kadroculara, bu çabalarında en büyük tepki belki de Cumhuriyet Halk Partisi içinden geldi. Özellikle Recep Peker ve çevresi, ideoloji oluşturma işinin partiye ait olduğunu iddia ederek Kadro’ya tepki gösterdiler.
Ayrıca sermaye çevresinin en önemli temsilcisi sayılan İş Bankası’nın önde gelenleri ve liberal-demokrat aydınlar da Kadro’ya karşı çıktılar. Bu kesimlerin, Cumhuriyet Halk Partisi ve özellikle de Atatürk nezdinde yapmış oldukları girişimler, Kadrocuları ve Kadro Dergisi’ni yıprattı, zayıflattı. Çok sayıda farklı görüş ve kesimlerden tepkiler alan Kadro’nun uzun süre yaşaması mümkün olamadı. İktidar, iktidara yakın ve iktidarın dışındaki çok farklı çevrelerden değişik gerekçelerle tepki gören bir hareketin yayın organı olan Kadro Dergisi’nin uzun ömürlü olmaması şaşırtıcı bir durum değildi. Sonuçta derginin sahibi konumunda bulunan Yakup Kadri, Tiran’a elçi olarak atandıktan kısa bir süre sonra Kadro, Ocak 1935’teki son sayısıyla yayın hayatından çekildi.
Kadro Dergisi, yayımlandığı üç yıl, 36 sayı boyunca Türk devriminin ideolojisini sistemleştirmek, sınıfsız ve çelişkisiz bir toplum için çaba sarf etmek, ekonomik kalkınmayı gerçekleştirecek yöntemler önermek ve Türk devrimini evrenselleştirmek gibi temel amaçlara yöneldi. Bu yönüyle klasik bir yayın organı veya basın-yayın faaliyeti sınırlarını aşarak, sonraki dönemlerde etki yaratacak bir aydın hareketi konumuna ulaştı. Sonraki yıllarda hem Forum ve Yön gibi dergilerle basın-yayın dünyasında hem de devletçilik ve halkçılıkla ilgili önermeleriyle ulusal sol çevrelerde bir etki alanı oluşturdu.
KAYNAKLAR
[1] Kadro Dergisi için bakınız: Ertan, Temuçin Faik, Kadrocular ve Kadro Hareketi, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1994; İlhan Tekeli-Selim İlkin, Bir Cumhuriyet Öyküsü. Kadrocuları ve Kadro’yu Anlamak, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2003.
[2] Şevket Süreyya Aydemir, İnkılâp ve Kadro, 3. Baskı, İstanbul, 1986, s. 41-43; 73-75.
[3] Vedat Nedim Tör, Yıllar Böyle Geçti, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1976, s. 125.
[4] Şevket Süreyya Aydemir, “Yakup Kadri İçin. Çankaya’daki Elçimiz” Türk Dili, XXXI. Cilt, Sayı: 28, Ocak 1975, s. 105.
[5] İsmail Hüsrev Tökin, “Şevket Süreyya ve Tezatsız Bir Millet Amacı Güden Kadro Hareketi”, Milliyet Sanat Dergisi, Sayı: 178, 2 Nisan 1976, s. 5.
[6] Kadro, Sayı 1, İkincikanun 1932, s. 3.