Yurttaşlık, Ulusal Egemenlik ve Tam Bağımsızlık

Daima Konu Görseli

Prof. Dr. Barış DOSTER yazdı...

Yurttaşlık bağı, yurttaşlık bilinci, yurttaş kimliği gerek dünyada gerekse ülkemizde son yıllarda yoğun bir saldırı altında. Bunun çok ve çeşitli sebepleri var kuşkusuz. Çünkü yurttaşlık ile ulusal kimlik, üst kimlik, ortak kimlik arasında; yurttaşlık ile ulus devlet arasında, yurttaşlık ile siyasal bilinç arasında doğrudan, sarsılmaz bağlar var.

Yurttaşlık olmadan sınıf bilinci gelişmiyor, sınıf kimliği pekişmiyor. Yurttaşlık olmadan orta çağ kalıntısı, feodalizm artığı kimlikler, etnik, dinsel, mezhepsel aidiyet, mensubiyet ve hassasiyetler aşılmıyor. Yurttaşlık olmadan demokrasi, demokratik katılım güçlenmiyor. Yurttaşlık olmadan siyasal partiler, siyasal bilinç ve sınıfsal mücadele temelinde kurumsallaşamıyor. Yurttaşlık olmadan ulusal egemenlik, Cumhuriyet kökleşemiyor. Yurttaşlık olmadan devlet, hukuk, hukuk devleti sağlıklı bir zeminde yükselemiyor. Yurttaşlık olmadan toplumsal dayanışma, milli kimlik, ulusal bütünlük sağlanamıyor.

Yurttaşlıkla eşitlik, kadın – erkek eşitliği, sosyal devlet, sosyal adalet arasında da güçlü bağlar var. En önemlisi yurttaşlık; tam bağımsız bir devletin, ulusal egemenliğe dayanan bir rejimin temeli. Yurttaş kimliğini savunmadan tam bağımsızlığı savunmak, milliyetçi olmak, ulus devleti güçlendirmek mümkün değil.

Bu yönüyle yurttaşlık bilinciyle antiemperyalizm arasında yakın, yoğun bir ilişki söz konusu. O yüzden yurttaş kimliğine saldıranların, milliyetçiliğin laik karakterini görmezden gelenlerin; etnikçiliği devrimcilik, mezhepçiliği solculuk, dinciliği sivil toplumculuk sananların, Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığında buluştukları, ittifak yaptıkları görülüyor. Arkalarındaki ABD ve Avrupa desteği de dikkat çekiyor.

Belirtmek gerekir; Mustafa Kemal Atatürk’ün önderlik ettiği Kurtuluş Savaşı’nın antiemperyalist karakterinden şüphe edenlerin, Türk Devrimi’nin ve önderinin bu yönüne burun kıvıranların belli ki Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet hakkındaki bilgileri kıttır. Daha vahimi, Atatürk’ü soldan eleştirdiğini öne süren ve Atatürk’ün en belirgin niteliklerinden birinin antiemperyalist mücadelesi olduğunu bilmeyenlerin, ne Lenin ne Mao ne de Castro’nun Atatürk’ün emperyalizm karşıtı mücadelesine ilişkin düşüncelerinden ve duydukları saygıdan haberleri vardır.

1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti, gericiliğe ve emperyalizme darbe vururken; devrimci, aydınlanmacı, kamucu, toplumcu, ulusalcı bir anlayışla yurttaşı, Cumhuriyet yurttaşını yetiştirmeye, inşa etmeye yönelmişti. Bu bağlamda eğitimi de, eğitimin bütünlüğünü ve niteliğini de (Tevhid-i Tedrisat) çok önemsemişti. Atatürk; “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” diyerek, Cumhuriyetin toplumcu, halkçı, kamucu, eşitlikçi karakterine dikkat çekmişti.

Durağan toplum yapısından dinamik toplum yapısına geçiş yurttaşlık bilinci ve ulusal kimlik gelişmeden olmaz. Emperyalizmle mücadele; emperyalizmin en sadık ve işlevsel araçları, kullanışlı aparatları olan alt kimlikler aşılmadan, başarıya ulaşmaz. Toplumcu, katılımcı ve çoğulcu (çoğunlukçu değil) bir demokrasi, yurttaşlık bilinci gelişmeden, kökleşmez.

Eşitlik de özgürlük de yurttaş içindir. İkisinin de ayırdında, bilincinde olan yurttaştır. Yurttaş; milletin özgür ve eşit bir parçasıdır. Millet de kederde, tasada, kaderde, kıvançta, hedefte bir olan, birlikte duyumsayan, düşünen ve davranan siyasal bilinç sahibi yurttaşların oluşturduğu bir bütündür.

Açıktır ki yurttaşlık bilinci gelişince, ulus kimlik, ulusal egemenlik, ulusal birlik de gelişir. Aksini düşünenlerin Lübnan’a, Irak’a, Afganistan’a bakmaları yeterlidir.