Cumhuriyet Dönemi Türk Savunma Sanayisi ve Tam Bağımsızlık
Hepimizin bildiği gibi ülkemiz tehlikeli bir coğrafyada yer almaktadır. Son 30-40 yıl içinde yurdumuzun etrafında kanlı çatışmalar ve savaşlar meydana gelmiştir. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki savaş, Irak Savaşı, Suriye İç Savaşı, İsrail ve Lübnan Savaşı, Libya İç Savaşı, Kosova Savaşı, Bosna Savaşı ve Ukrayna Savaşı bunlar arasında en büyük çaplı olanlarına örnek verilebilir. Bunun yanında ülkemizde onlarca yıldır süren terör sorunu da bilinen bir gerçektir. Bütün bunlar ülkemizin neden etkili ve caydırıcı bir silahlı güce sahip olduğunun cevabıdır aslında. Bu etkili ve caydırıcı gücün oluşmasındaki en önemli etkenlerden biri de hiç şüphesiz ki milli savunma sanayisidir.
Kısa Savunma Sanayi Geçmişi
Günümüzde bilim ve tekniğin ileri derecede gelişim göstermesi savaş mantığını da kökünden değiştirmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bunu şöyle ifade etmektedir:
“Teknik araçlara sahip olmayan bir ordu ile, teknik araçlara sahip olan ordulara karşı savaşmak imkânı hemen kalmamıştır. Bu sebeple ordu oluşturulmasında çağdaş araçlar ve silâhlar, kesinlikle göz önüne alınmalıdır. Bu bir zorunluluktur.” [1]
Cumhuriyet döneminde bu vizyon ile milli savunma sanayisini geliştirmek amacıyla birçok kamu ve özel sektör girişimleri denenmiştir. Havacılık alanında Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi (TOMTAŞ), Kayseri Tayyare Fabrikası, Eskişehir Tayyare Fabrikası, Nuri Demirağ Tayyare Fabrikası, Türk Hava Kurumu Etimesgut Uçak Fabrikası, Türk Hava Kurumu Gazi Uçak Motor Fabrikası yirmili ve ellili yıllar arasındaki girişimlerdir. Diğer alanlardaki girişimlere ise Ankara Silah Fabrikası, Kırıkkale Tüfek Fabrikası, Kırıkkale Top Fabrikası, Kırıkkale Mühimmat Fabrikası, Ankara (Gazi) Fişek Fabrikası, Silahdarağa Fişek Fabrikası, Kırıkkale Barut Fabrikası, Bakırköy Barut Fabrikası, Elmadağ Barut Fabrikası, Konya Güherçile Kalhanesi, Mamak Gaz Maske Fabrikası örnek verilebilir. Bütün bu girişimler yetişmiş insan eksikliği, yetersiz altyapı, sanayinin yeterince gelişmemiş olması ve yabancılarla rekabet edememe gibi nedenlerle sekteye uğruyor ya da başarısız oluyor. İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı olumsuz koşulları ve basiretsiz politikacıları da bu nedenler arasında göz ardı etmemek gerekiyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyanın içine girdiği iki kutuplu gergin ortam ülkemiz üzerinde de ciddi bir etki yaratmıştır ve milli savunma sanayimiz de bundan payını almıştır. Bu dönemde Atatürk’ün yukarıda bahsettiğim vizyonundan uzaklaşılarak uzunca bir süre savunma sanayine gereken ilgi gösterilmemiştir. Kıbrıs sorunu bu anlayıştaki en önemli kırılma noktasıdır. Altmışlı yıllarda adaya müdahale etmek için çıkarma gemisi gibi gerekli araçların bile yokluğu ve büyük oranda dışa bağımlı askeri teknolojinin özellikle ABD tarafından bir baskı aracı olarak kullanılması ve ardından gelen ambargo dönemi tabiri caizse Türkiye Cumhuriyeti yönetiminin aklını başına getirmiştir. Günümüz savunma sanayi firmalarının serüveni bu farkındalık ile başlıyor diyebiliriz. Ordumuzun ihtiyacı olan modern teknolojik araçları sağlamak ve bu alanda dışa bağımlılığı azaltmak amacıyla 1973 yılında Türk Uçak Sanayii Anonim Ortaklığı (TUSAŞ), 1975 yılında ASELSAN, 1982 yılında HAVELSAN ve 1988 yılında ROKETSAN kurulmuştur. Yıllar içinde savunma sanayisine destek veren birçok kurum, kuruluş ve özel teşebbüs de bunlara eklenmiştir.
Örneklerle Milli Savunma Sanayinin Önemi
Milli savunma sanayisinin tam bağımsızlık anlamındaki önemini son dönemlerde yaşadığımız gelişmelerle daha da iyi kavrayabiliriz. Türkiye, yakın tarihte hava savunma sistemlerindeki açığı kapatmak için ABD’den “Patriot füzesi” talebinde bulunsa da bu talep ABD tarafından reddedildi. Türkiye, bir şekilde Rusya’dan “S400 hava savunma sistemi” tedarik edince ABD ile aramızda yepyeni bir kriz doğdu. Türkiye, bunun sonucunda beşinci nesil savaş uçağı “F-35 Lightning II” programının ortaklığından ABD tarafından çıkartıldı ve sipariş ettiğimiz uçaklar da tarafımıza teslim edilmedi. Bu konudaki doğrular, yanlışlar, politik tartışmalar bir kenara bırakılıp “tam bağımsızlık” özelinde düşünülürse durumun önemi anlaşılacaktır. Hava sahamızı korumak için bu sistemlere ihtiyacımız var ama sistemleri yabancı devletlerden almak mecburiyetindeyiz. Üstelik bu alımlar çoğunlukla satıcı ülkenin dayattığı koşullara göre gerçekleşiyor.
Türk Hava Kuvvetleri, artık eskiyen “F-4 Phantom II” uçaklarının yerini “F-35”lerle doldurmayı planlıyordu. ABD ile aramızdaki “S400 krizi” bu planları da sekteye uğrattı. Muharip uçak ihtiyacını karşılamak için bunun yerine yine ABD’den F-16 talep edilse de bu süreç ABD tarafından çok uzatıldı ve yine baskı aracı olarak kullanıldı. Türkiye’nin geliştirmekte olduğu beşinci nesil “Milli Muharip Uçak KAAN”ın her şey yolunda giderse 2030’lu yıllarda hava kuvvetlerine teslim edileceği belirtiliyor.[2] Bu gelişmelerden sonra F-4’lerin envanterden çıkarılması 2030 yılına ertelense de [3] Türkiye diğer NATO ülkelerinden uçak tedariği için hala girişimlerde bulunuyor. Son olarak Avrupa ülkelerinin ortak üretimi “Eurofighter Typhoon” alımı için yapılan görüşmelerde İngiltere, İtalya ve İspanya olumlu görüş bildirdiği halde Almanya bu satışa karşı çıktı.
Sadece kendi yaşadıklarımız değil, diğer ülkelerin tecrübeleri de bize ders olacak niteliktedir. Bundan sadece birkaç ay önce İsrail istihbaratı, düşmanlarının kullandığı iletişim cihazlarını uzaktan kontrolle infilak etti. Uzmanlara göre patlayıcılar cihazlara üretim veya dağıtım sürecinde yerleştirildi.[4] Yani cihazları bir yerden temin etmek ciddi riskler barındırıyor. Bir diğer örnek ise kuzeyimizde devam eden savaşta Ukrayna’nın yaşadıklarıdır. Ukrayna, düşmanına karşı koyabilmek için batılı ülkelerden sürekli savaş teknolojileri tedarik etmek durumunda kalıyor. Bununla birlikte, bu teknolojilerin kullanımı için teknik destek ve teknolojiyi veren ülkenin onayı gerekiyor. Bu da Ukrayna’nın, kendi kaderlerini belirleyecek savaşta tek söz sahibi olmadıkları anlamına geliyor.
Nelere Dikkat Edilmeli?
Milli savunma sanayimizin en büyük problemi hiç kuşkusuz günlük siyasetin bir malzemesi olmasıdır. İktidar kanadı, savunma sanayisini bir reklam aracı olarak kullanarak ortalığa bir sürü yanlış ve eksik bilgi yayılmasına neden olurken muhalefet kanadı sırf iktidara karşı durma anlayışıyla savunma sanayi hamlelerini küçümsemekte ve yok saymaktadır. 1986 yılında yaşanan “Challenger Uzay Mekiği Kazası” bize ders olacak niteliktedir. NASA mühendisleri o dönemde mekiği fırlatmanın riskli olacağını söyleseler de fırlatmayı dünya çapında bir reklam aracı olarak gören dönemin ABD yönetiminin baskıları sonucu mekik fırlatılmış ve kısa süre sonra gerçekleşen patlamada 7 astronot hayatını kaybetmiştir. Bu nedenle savunma sanayi kuruluşları günlük siyasetin dışına çıkarılmalı, TDK ve TTK kurumlarının eskiden sahip olduğu özerk yapı gibi bir özerkliğe kavuşturulması düşünülmelidir.
Havacılık alanındaki en büyük eksiğimiz bazı hava araçlarında kullanılan motorların ithal edilmesi ve henüz milli imkanlarla üretilememiş olmasıdır. Motor, hava aracının en önemli parçalarından biridir. Motor olmadan uçağın tamamının üretilmesinin pek bir anlamı olmayacağı için ve dışarıdan motor temininde karşılaşılan zorluklar nedeniyle bu konu kritik öneme sahiptir. Ülkemizde milli imkanlarla hava aracı motoru üretmeye çalışan birden çok firma var. Bu firmalara gereken önem verilmelidir.
Savunma sanayi projelerinin bize en büyük kazançlarından biri de personelimize ciddi anlamda tecrübe katması olmuştur. Bu yetişmiş insan gücünü ülkede tutmak için yöneticiler üstüne düşeni yapmalı, sağlık çalışanlarında olduğu gibi “giderlerse gitsinler” anlayışından kaçınılmalıdır.
Sonuç
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Fransız bir gazeteciye verdiği röportajda şöyle diyor:
“Eğer ‘yabancı düşmanlığı’ndan çok pahalıya elde edilen bağımsızlığa gölge düşürebilecek her şeyden nefret etmek anlamı çıkarılırsa, evet bizim yabancı düşmanı olduğumuz söylenebilir.” İşte milli savunma sanayisinin geliştirilmesi sürecinde şiar edinmemiz gereken söz budur.
Milli savunma sanayimiz; bu şiar ile uygar dünyadaki son bilimsel ve teknolojik gelişmeler ışığında, hamasetten ve emperyalist emellerden uzak, ulusal kurtuluş savaşımızdaki “tam bağımsızlık” anlayışıyla, milletimizin çıkarlarını ve haklarını korumak için desteklenmeli, geliştirilmeli ve özen gösterilmelidir. Bu yoldaki yolculuğumuzda sadece ufku görerek değil, ufkun ötesini de görerek hamleler yapmamız gerekir.
Kaynakça
[1] Medya, N., & Medya, N. (2023, June 27). Millî Savunma ve Askerlik Sanatı - Atam: Atatürk Araştırma Merkezi. ATAM. https://atam.gov.tr/milli-savunma-ve-askerlik-sanati/
[2] Merkezi, H. (2021, July 10). Türk hava kuvvetleri’nin MMU TF-X sunumu ve öne çıkanlar. SavunmaSanayiST. https://www.savunmasanayist.com/hava-kuvvetleri-mmu-tf-x-sunum/
[3] Hayatsever, H. (2021, November 18). ABD’den Olumlu Sinyal Alamayan Türkiye, F-4’lerin Emekliliğini 2030’a Erteledi. Cumhuriyet. https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/abdden-olumlu-sinyal-alamayan-turkiye-f-4lerin-emekliligini-2030a-erteledi-1885654
[4] Erbay, C. (2024, September 21). Lübnan’daki Patlamalar Nasıl Gerçekleştirildi? Anadolu Ajansı. https://www.aa.com.tr/tr/analiz/lubnandaki-patlamalar-nasil-gerceklestirildi/3336798
Şenol SÜRMELİ (Havacılık ve Uzay Mühendisi)