Hukukun Sefaleti

Daima Konu Görseli

Hukuk sadece normlar, kurallar, kanunlar, ilkeler ya da kavramlar olarak ele alındığı sürece şekli bir soyutlamadan öteye geçemeyecektir. Bilgi hiçbir zaman gökten inmeyeceğine göre her bilgi bir amaç uğruna vardır. Hukuk bilgisi de böyledir, bir amaç uğruna vardır. Marx’ın ‘Hukukun kendi tarihi yoktur’ derken hukuku sadece normlar ile ele almamamızı ve hukuka ‘nasıl’ sorusundan ziyade ‘neden' sorusunu sormamız gerektiğini bize anlatır. Çünkü hukuki ilişkiler hiçbir zaman salt hukuki ilişkiler değillerdir. Bir takım sınıfsal, politik ve ekonomik ilişkilerin sonuçlarıdır. Belli bir ideolojik eksende var olur ve yorumlanır.

Peki Nedir Bu İdeoloji Dediğimiz Şey?
Marx’a göre ideoloji, üretim ilişkilerinden kaynaklanır ve hâkim sınıfın bir aracıdır. Egemen sınıfın düşünceleri, bütün çağlarda egemen düşüncelerdir. Başka bir deyişle, toplumun egemen maddi güçleri elinde bulunduran sınıf zihinsel üretim araçlarını da emrinde bulundurur (Marx, 2018:72). Örneğin aristokrasinin egemen olduğu zamanlar namus, onur, bağlılık gibi kavramlar egemendi. Burjuvazinin egemen olduğu günümüz zamanında ise özgürlük, eşitlik vb. kavramlar egemendir (Marx,2018:74).

Althusser’e göre ise ideoloji, üretim ilişkileri ile girdiğimiz ilişkilerdir. Bu üretim ilişkilerinin yeniden üretilmesi ise ideolojiler ile gerçekleşir. İdeolojiler belli söylemler ile var olurlar, bu söylemlerin kendi içlerinde tutarlı olmaları gerekir. Söylemleri iki kategori altında toplayabiliriz. Bunlar; açık ve kapalı söylemlerdir. İdeolojiler size verdikleri ile değil, vermedikleri ile var olurlar ve tıkandıkları noktada anlam üretme kapasitelerini yitirirler. Bu sebeple ideolojiler birer kapalı söylemdir (Özdemir, 2022:371).

Althusser’e göre devlet üretim ilişkilerinin yeniden üretimi için ideolojik araçlarını kullanır ve bu ideolojik araçları altyapı ve üstyapı diliyle söylersek hukuki, siyasal ve ideolojik üstyapı yolu ile sağlar. Devlet hem baskı aygıtını hem ideolojik aygıtlarını kullanarak üretim ilişkilerini, kapitalist sömürü ilişkilerini, yeniden üretir (Althusser,1994:38).

Hukukun İdeolojik İşlevi
Peki hukuk bu sömürü ilişkisini nasıl devam ettiriyor? Her hukuksal ilişki, içerisinde bulunduğu üretim tarzına göre şekillenir. Kapitalizmde artı-değere iktisat dışı yollarla zorla el konulmaz. Kapitalizmde artı değere ‘rıza’ ile el konulur. Bu el koyma işini burjuvazi, hukuk ideolojisi sayesinde edindiği üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete sahip olması ile gerçekleştirir. Hukuk, burjuvazinin mülkiyetini korur. Marx’a göre anayasa aracılığıyla toplumsal kölelikleri kalıcılaştıran burjuva sınıfına genel oy ile siyasal iktidar bahşedilirken, burjuvazinin toplumsal gücü özel mülkiyet hakkının anayasal güvence altına alınması ile de korunuyor.

Hukuk aynı zamanda işçinin emeğinin metalaşmasını yani emeğin alınıp satılabilir bir meta olmasının araçlarından da birisidir. Emeğin para karşılığında alınıp satılabilir bir duruma gelmesi emeğin yeniden üretiminin maddi aracını verir: Yani, ücreti verir (Althusser,1994:21).

Poulantzas, hukukun üretim araçlarından kopartılmış bireyler için tutarlı bir çerçeve oluşturduğunu, söz konusu bireylerin yeniden birleştirildiği siyasal alanı ve birleştirilme şeklini belirlediğini ileri sürer. Dolayısıyla hukuk, kapitalist üretim ilişkilerin içerisindeki tüm çelişkilere rağmen ‘normalleşme’ sürecini belirler. Kapitalist hukuk, halkın içindeki gerçek farkları maskelemez ve farkları belirginleştirerek onları meşru kılar.

Hukuk, aynı anda herkesi yasalar önünde eşit kılarken bireyleşmeyi de kutsar. Hukuk önündeki eşitlik bireye oy kullanma, seçme ve seçilme gibisinden haklar verir fakat sınıflar arasındaki çatışmanın kurallarını mülkiyet üzerindeki mücadeleden devlet aygıtı üzerindeki mücadeleye doğru taşır ve böylelikle sınıf mücadelesini ekonomik alandan siyasal alana yerleştirir (Carnoy,2015:152). Siyasal alan ise devletin hukuk ve ideoloji ile üçüncü ideolojik aygıtını oluşturur.

Hukuk, ezilen kitlelerin neden burjuva devletin yönetimine ‘rıza’ gösterdiklerini anlamak açısından da kritik öneme sahiptir. Gramsci, bunu ezilen sınıfların egemen sınıfların hegemonyasını içselleştirerek egemen sınıfın yönetimine rıza göstermeleri ile açıklar.

İdeolojilerde cevaplar sorulardan önce var oldukları için ideolojiler doğru ya da yanlış olmazlar. Hukuk için de aynı durum geçerlidir. Hukuk normları arasında doğru/yanlış, iyi norm/kötü norm gibi ayrımlar yerine normların değişiminde yatan süreçlere bakılmalıdır.

Örneğin ‘Hukukun Üstünlüğü’ tabirinin 1945’e kadar feodal üretim ilişkilerinden kapitalist üretim ilişkilerine geçilen bir dönemde ‘yönetenler ile yönetilenlerin’ üstünlüğü şeklinde algılandığı halde, 1945 sonrası dönemde Amerikan hegemonyası ve sermayenin uluslararasılaşması ile uyumlu olarak ‘Medeni milletlerce kabul edilen hukukun evrensel ilkeleri’ şeklinde bir değişime uğramıştır (Özdemir,2022:79).

Keza uluslararasılaşmış sermaye, insan hakları ve mülkiyetin kutsiyeti gibi küresel ölçekli yükümlülük yükleyen kavramlarla birlikte de sermayenin yeniden üretim sürecini gerçekleşir.

Hukukun Emperyalist İşlevi
Hukuk aynı zamanda emperyalist ilişkilerin de geliş biçimidir. Emperyalizm ile sömürgeciliği birbirinden ayıran önemli farklardan birisi de sömürgecilik silahla gelirken, emperyalizm hukuk ile gelir. Emperyalizm iktisadi ilişkileri hukuk ile emperyalist devletin başka bir devlet üzerinde temsiliyet bulunması ile başlar. Hukuki olarak elde ettikleri avantajları devletlerin sömürülmesine dönüştürürler. Bunun için ise hukuk önünde eşitlik sağlanması gerekir. Örneğin Osmanlı’nın 1838’de imzalamış olduğu Balta Limanı Ticaret Anlaşması ile İngiltere Osmanlı İmparatorluğu’nu serbest ticarete en ileri biçimde açmaktaydı. İngilizlere geniş imtiyazlar tanıyan bu anlaşma, Doğan Avcıoğlu’nun tabiri ile adeta bir ‘idam fermanı’ idi (Avcıoğlu,1969:50). 1839 yılında imzalanan Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanları ile asıl yapılan Osmanlı’nın ‘demokratikleşme’ yolunda adımlar atması değil, emperyalist taleplerin ülkeye girişidir. 1839 Tanzimat Fermanı ile reformların denetlenmesi yabancı devletlere bırakılmıştı. Muharrem Kararnamesi sonrasında kurulan ve bugün IMF’nin fikir babası sayabileceğimiz Düyun-ı Umumiye, emperyalist talepler ile Osmanlı ekonomik yapısına müdahil olmuşlardır.

Aynı şekilde İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise iktidara gelen DP ile 1954 yılında çıkartılan 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu tarım ve ticaret alanlarını yabancı sermayeye açmış, geniş bir sermaye tanımlaması yapmış, yatırılan sermaye ve karın serbestçe transferini sınırlayan hükümleri kaldırmıştı.

Bunun gibi birçok örnek verilebilir fakat asıl anlaşılması gereken şudur. Emperyalizmin hukuk ideolojisini kendi çıkarları için hem kapitalist üretim ilişkilerinin yeniden
üretiminde hem de çevre kapitalist ülkeler üzerindeki etkisini arttırmak için kullandığıdır. Bunu çeşitli yollarla yapabilirler; örneğin Structural Adjustment Program (Yapısal Uyarlama Programı)2008 krizine kadar emperyalist ekonomik talepler için kullanışlıydı.

Hukuk ve Sınıfsal Çatışmalar
Hukuk aynı zamanda egemen sınıflar arasındaki çatışmanın bir tezahürü olarak da karşımıza çıkabilir. Bunun için kendi tarihimizde güzel bir örnek vardır ‘‘Sened-i İttifak’’. Hâkim söylem tarafından ‘‘ilk anayasal belge’’ niteliği atfedilen Sened-i İttifak aslına bakarsak Osmanlı padişahı İkinci Mahmut ile ayanlar arasında gerçekleşen bir dizi kanlı olayın bir sonucu olup alt sınıflar açısından anlamı olmayan bir metindir. Keza Avrupa Merkeziyetçi tarihçilerin öve öve bitiremediği ‘‘Magna Carta’’ da aynı şekilde üst sınıflar arasında geçen mücadelenin bir sonucudur ve feodal lordlara kral aleyhine yetkiler verilmesini sağlamıştır. İki metnin de sanki bir ‘‘demokrasiye ve anayasaya giden süreçler’’ olarak sunuluyor olması da son derece gariptir.

Hukuka Başka Şekilde Bakılabilir Mi?
Başta belirttiğim gibi hukuksal ilişkilere ‘neden' sorusunu sorduğumuzda içerdikleri çelişkilere cevaplar bulabiliriz. İdeolojiler özneler için vardır ve özneler aracılığıyla var olurlar. Marksist bakış açısı ile hukukun nesnesi üzerine konuştuğumuzda içinde bulunduğumuz nesnel ilişkilere cevaplar bulabiliriz.

KAYNAKÇA
-Ali Murat ÖZDEMİR, Genel Kamu Hukuku, İmge Yayınevi
-Doğan AVCIOĞLU, Türkiye’nin Düzeni, Bilgi Yayınevi
-Karl MARX, Alman İdeolojisi, Sol Yayınları.
-Louis ALTHUSSER, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, İletişim Yayınları
-Martin CARNOY, Devlet ve Siyaset Teorisi, Dipnot Yayınları