Türkiye Yüzyılı ve Avrupa'nın Çöplüğü

Daima Konu Görseli

22 yıllık AKP iktidarının 2015 haziran seçimleri sonrasında MHP ile girdiği ittifaktan beri ağzından düşürmediği “Yerli ve Milli” iktidar söylemi ve son 2023 seçimlerinde oy alabilmek için ilan ettiği “Türkiye Yüzyılı” kavramı maalesef hepimizin yıllardır duymakta olduğu, hatta duymaktan da sıkıldığı iki klişeleşmiş söylemdir. Bu yazımda kocaman bir boşluktan ve laf salatasından ibaret bu iki kavramı tek bir konuya odaklanarak basit bir şekilde ele alacağım. Bu, Türkiye’nin son 22 yıldır sistematik bir şekilde yürüttüğü ve son 10 yılda, özellikle 2018’den beri ise dünya birinciliğine göz koyduğu çöp ve plastik atık ithalatı. Ağzından yerli ve milli lafını düşürmeyen ve milliyetçilik üzerinden ahkam kesmeyi çok seven bu iktidar Türkiye Yüzyılı’nın ilk yılı olan 2023 yılında 550 ile 600 bin ton, yani altı yüz milyon kg atık plastik ithalatında bulundu. Belirtmek gerekir ki bu veri sadece plastik atıkları kapsıyor, toplam atık ithalatı 2023 yılında 12-13 milyon tonu buldu.

Türkiye’nin 2024 yılının henüz resmi verisi açıklanmamış olsa da Ağustos ayında 2024 yılının ilk 8 ayındaki plastik atık ithalatı 2023 yılının ilk sekiz ayki verileriyle örtüşüyor, bu da yıl toplamının hemen hemen aynı olacağını gösteriyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre 2023 yılında Türkiye en çok İngiltere’den, sonra da başta Almanya olmak üzere Avrupa Birliğinden plastik atık ve çöp ithalatında bulunmakta. Greenpeace verilerine göre İngiltere’den her ay ortalama 1174 kamyon dolusu plastik atık ülkemize gönderildi, Avrupa Birliği’nden ise ayda ortalama olarak yaklaşık 3750 kamyon çöp gelmekte.

Peki nasıl bu hale geldik? Türkiye’deki atık ithalatındaki tonaj olarak en büyük sıçrama 2018 yılından sonra gerçekleşti. 2016 yılına kadar toplam plastik ithalat miktarı yıllık 20-30 bin ton olan Türkiye, 2018 yılında Çin’in Plastik atık ithalatını “başka ülkelerin çöpü Çin halkını zehirleyemez” diyerek tamamen yasaklaması sonucunda bir anda 2019 yılında 150-200 bin ton plastik atık ithal etti ve pandemi döneminde 750 bin tonu bularak zirve yaptı. Emekçisini köle gibi çalıştıran ve fabrikalarında intihar edilmesin diye intihar önleyici ağlar olan Çin’in bile “bu kadar hainlik de olmaz” dediği konuda Malezya ile birlikte birincilik için yarışıyoruz. Ama merak etmeyin bu yarış çok uzun sürmeyecek. Avrupa Birliği geçtiğimiz yıl OECD dışına plastik atık ihracatını 2026 itibariyle yasaklama kararı aldı. Yani tam bir yıl sonra Türkiye Yüzyılı’nın üçüncü yılında Türkiye, OECD ülkeleri arasında kendini çöplüğe çevirmeye karar vermiş tek ülke olarak zaten %70’ini aldığı AB plastik atıklarının tamamını almaya başlayacak ve atık ithalatı listesinde en üst sırayı sahiplenecek.

Peki ülkemize aldığımız bu çöpler ile ne yapıyoruz? Hepsini verimli bir şekilde geri dönüştürerek dünyaya ve ülkeye bir fayda sağladığımızı düşünen yoktur umarım. Plastik atıkların, 2022 verilerine göre sadece %6’sı geri dönüştürülürken %94’ü bertaraf edilmiş ya da ekosisteme salınmıştır. Bu %94’ün akıbeti resmi verilerde mevcut değildir. Bir kısmı özellikle Çukurova’nın ve Bursa’nın verimli tarım arazilerine ve vahşi yaşam alanlarına dökülerek çöp dağları halinde bekliyor, bir kısmı da gizlice yasadışı bir şekilde yakılarak atmosfere karışıyor. Bu yanan plastiklerin de açığa çıkardığı zehirli gazlar bölgedeki insanlar tarafından solunarak başta kanser olmak üzere çeşitli hastalıklara ve sağlık problemlerine sebebiyet veriyor. Yani AKP-MHP iktidarı, ülke topraklarının Avrupalılar için çöplüğe çevirilmesine göz yumduğu gibi aynı şekilde milyonlarca vatandaşımızın zehirlenmesine de izin veriyor.

Türkiye Yüzyılı’nın resmî sitesinde bir numaralı öncelik olarak “Sürdürülebilirlik Yüzyılı” belirten ve önde gelen projeleri arasında 0 Atık Projesi olan AKP-MHP iktidarı, imzaladığı geri kabul anlaşması ile şehitlerimizin kanı ile sulanmış topraklarımızı Avrupa’nın mülteci çöplüğüne çevirdiği yetmezmiş gibi bir de üzerine bu cennet vatanımızı avrupalı efendilerin(!) fiili çöplüğü haline getirdi. Üstüne de bunu “Yerli ve Milli” olduğunu iddia edip tüm muhalefet bloğunu vatan haini ilan ederken yapıyor. Gerçi  Ege’de köylerindeki asırlık zeytinliklerin kesilmesine engel olmaya çalışan köylü yaşlı teyzelerimizi polise coplatan ve biber gazı sıkan bir iktidara sahip olduğumuz için maalesef olağanın dışında bir durum da söz konusu değil.

İşte bu yüzden siyasi propaganda gücüyle parlatılan “Türkiye Yüzyılı” ifadesi tamamen koca bir illüzyondan ibaret. Ortada, “yerli ve millî” sloganlarıyla yaratılmış bir algı yönetimi var; ancak gerçekler, Avrupa’dan gelen plastik atık ve çöp dağlarıyla çarpıştığında, yapmaya çalıştıkları bu boş algı anında dağılıyor. Kendi atık sorununu bile hâlâ adam akıllı çözebilmiş değilken, Avrupa’nın çöpünü ithal etmek, iktidarın vatanseverlik konusundaki ciddiyetsizliğini gözler önüne seriyor, Avrupa’nın gözden çıkardığı atıkların, sokaklarımızı ve sahillerimizi kirletmesine göz yummak ancak ve ancak yöneticilerin bu vatan topraklarına ve halka karşı antipatisiyle açıklanabilir… ki zaten 3-5 kuruş para için ülkesini çöplüğe çeviren daha neler yapar…

Gerçekten “yerli ve millî” olmak istiyorsak, derhal atık ithalatlarının tamamını yasaklamalı ve kendi atık yönetim sistemimizi kurup güçlendirmeli, geri dönüşüm altyapımızı evrensel standartlara çekmeliyiz. Çocuklarımıza teslim edeceğimiz ana yurdumuzda çevrenin kirli bir enkaz hâline gelmesine izin vermemek, her şeyden önce Türk halkının en temel görevlerinden biri olmalı.

Ama hükümeti bir kenara koysak bile maalesef Türk halkı da bu konuda hem bilinçsiz hem de tepkisiz. Avrupalı ülkelerin yeşil dönüşüm adı altında atıklarını bizim gibi ülkelere yönlendirdiğini Avrupa içinde de bilmeyen yok. Avrupa’da Greenpeace ve diğer çevreci STK’ların emekleri sayesinde İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkelerde Avrupalı gençler ülkelerindeki atıkların Türkiye’ye gönderilmesine karşı birden fazla eylem düzenledi. Öte yandan Avrupalı bir avuç gencin bile tepki gösterdiği bu kadar hayati bir mesele için kendi ülkemizde gençlerin kayıtsızlığı insanı umutsuzluğa sürülüyor. Haksızlık yapmak istemiyorum, Türkiye çok fazla sorunları olan bir ülke ve o kadar fazla düzeltilmesi gereken şey var ki insanlar bu konulara yeteri kadar el atamıyor. Ama Türkiye’nin yaşadığı ve yaşayacağı çevresel ve iklimsel sorunlar sağda veya solda konumlandığı fark etmeksizin kendini milliyetçi, halkçı, vatansever veya cumhuriyetçi olarak tanımlayan her vatandaşın farkındalığa sahip olması ve uğrunda mücadele etmesi gereken bir husus. Diğer yazılarda da belirttiğim gibi, İklim Krizi’ni yok sayan ve gerekli önemleri almayan bir Türkiye Cumhuriyeti kendi nüfusunu, yani Türk milletini kendi sınırları içinde barındıramayacak ve ihtiyaçlarını karşılayamayacak bir hale gelmeye mahkumdur. İşte bu uğurda biz Kemalistler Ulusal Devamlılık meşalesini taşımakla ve bu ülkenin gençlerini arkasında örgütlemekle yükümlüyüz.